tag:blogger.com,1999:blog-29390924327167471402024-03-05T10:23:07.477-08:00FILMORTASIcinema strange!FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.comBlogger49125tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-43738788406274287792013-07-16T11:18:00.001-07:002013-10-28T05:38:04.380-07:00Çivisi Çıkmış Dünyanın Sevimsiz Küçük Papatyaları: Sedmikrasky (1966)<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
<br /></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC8W7g1-4sfhEioszWRD34znMzRfKDGwosgESuv3rPPmJ9xC3mhY9FuENCSHc3RlDPXsFpsUQBPMDqYCCftz2rS8dD1hWNuu2IMaueFqgL4H2fpSJlTwVb7L7XzGF7pR7lUw0zxxW6-fC9/s1600/sedmikrasky.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgC8W7g1-4sfhEioszWRD34znMzRfKDGwosgESuv3rPPmJ9xC3mhY9FuENCSHc3RlDPXsFpsUQBPMDqYCCftz2rS8dD1hWNuu2IMaueFqgL4H2fpSJlTwVb7L7XzGF7pR7lUw0zxxW6-fC9/s320/sedmikrasky.jpg" width="235" /></a></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Öneri filmleri serisinde bu kez tavsiye edeceğim film “Sedmikrasy” nam-ı diğer “Küçük Papatyalar”. İlginçtir ki geçtiğimiz sene çekilmiş kadar güncel ve bir o kadar da özgün bir yapım.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Çekoslovakya’nın ilk feminist yönetmeni Vera Chytilova tarafından yazılıp yönetilen Sedmikrasy, “Çek Yeni Dalgası” filmleri arasında en önemli filmlerden olma özelliğini taşıyor. Ayrıca gerek çekimleri gerekse anarşist öğeler içeren senaryosu ile avangard bir yapıya da hakim.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Filmde her iki ana karakterin ismi de Marie, bu iki rahatsız edici karakteri canlandıran oyuncular ise Ivana Karbanova ve Jitka Cerhova.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
1960′ların ortası ve hayatta kötüye giden bir şeyler var. Belki herkes fark ediyor ama yaşamaya değer güzel kokulu atmosferde bir yerlerde asılı kalmış bok çuvalını kimse yerinden oynatmak istemiyor. Hep askıda sallanıyor.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Yine o zamanlarda henüz askıdakiler kokuşmamışken onu bir çomakla karıştırmaya yeltenenler arasında on yedi yaşında iki kız görüyoruz. Biraz olsun karıştırıp insanların rahatlarını bozmakta fayda görüyorlar, en azından suratlarına sıçrayıncaya kadar.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Film, bir evin verandasında bikinileri ile oturan iki genç kızın görüntüleri ile başlıyor. İlk dakikalardan itibaren rahatsız edici sesler çıkarmaya başlıyorlar ve ilk diyaloglarla filmin alt yapısı oluşmaya başlıyor bile. Olay, dünyanın git gide kötü bir hal alması karşısında iki genç kızın da buna paralel bir tavır takınma planları ve çok geçmeden harekete geçirme çabalarıyla başlıyor.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Film, yer yer gerçeküstü bir hal alıp bazen de gerçekçi tavırlarla bizi net bir şekilde sorguluyor. Güzel, bir o kadar da yaramaz Marie ikilisi, erkekleri, eğlence hayatını, tüketim toplumunu, ikili ilişkileri film boyunca sorgular ve kişileri rahatsız ederler.</div>
<blockquote style="background-color: white; background-image: url(http://www.paslanmazkalem.com/wp-content/themes/Backstreet/images/quote.png); background-repeat: no-repeat no-repeat; border: 0px; color: #444444; font-family: Arial; font-size: 12px; font-style: italic; line-height: 20px; margin: 0px 0px 0px 25px; padding: 0px 0px 0px 32px;">
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
// Spoiler</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
İki küçük papatya, çiçek gücü darbeleriyle insanlara hak ettikleri cevabı verir; yaşlı adamlarla buluşup onlara çok fazla yemek ısmarlatıp sonra da olması gerektiği gibi kendi yollarına giderler. Adamlar ise trene binip hayal kırıklığı içerisinde yollarına yalnız devam ederler.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Kendilerine aşık adamların numaralarını gelişi güzel kaydederler, aşıklarından gelen övgü ve aşk dolu telefonları erkeksi bir avamlıkla, en az kendini beğenmiş çapkın bir erkek edasıyla dinlerler ve çoğu numaranın hangi adama ait olduğunu hatırlayamazlar. Bu durum erkek egemen dünyadan rol çalmak olabilir.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
İki kadının ismi de Marie, bu durum da sadece dişiliği belirleyen özel bir ad olabilir. Mary 1 ve Mary 2′i kadınlar olarak görmek yanlış olmaz sanırım.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Çılgınca yemek yerler, hatta bu dergilerden kestikleri yemekler bile olabilir.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Anlamsız ve sıkıcı eğlencelerde ortalığı kırıp dökebilirler.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Belki onlarca kişinin doyabileceği ama taş çatlasın on kişilik davet masasındaki bütün yiyeceklerin bir kısmını yiyip bir kısmını ise ziyan edebilirler.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
N’oluyor? Yoksa yavaş yavaş eleştirdikleri kişiliklere mi dönüşüyorlar onlar da? İşte tam da bu noktada akılları başlarına gelir.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Çok fazla kötülük yaptıkları için cezalandırılma riski yaşarlar.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
İyi olacaklarına söz verip en son çılgınca dağıttıkları banket sofrasını toplamaya başlarlar. İşe kırık tabaklardan başlanır. En son tamamen topladıklarını düşünüp masanın üstüne uzanırlar.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Ama düzeltememişlerdir, kırılan tabak ya da bozulan yemek tekrar eski haline gelemez, onlar da yalan söylemiş ve çivisi çıkmış bu dünyanın birer parçası olmuşlardır.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Bombalar ve patlamalarla başlayan film, yine aynı şekilde büyük patlamalarla biter.</div>
<div style="border: 0px; color: #999999; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
// Spoiler bitti</div>
<div>
<div style="border: 0px; color: #666666; font-style: normal; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Filme büyük ölçüde anarşizm hakim olsa da, nihilizm ve sosyal norm ve kurallara aykırılığı açısından dadaizm etkileri de görülebilir.</div>
<div style="border: 0px; color: #666666; font-style: normal; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Filmin çekimleri, özellikle değişen renk filtreleri oldukça çarpıcı; siyah-beyaz, kırmızı, mavi, turuncu gibi değişen renklerdeki çekimler, filmin avangard yapısını estetik biçimde desteklemiş, ayrıca başından sonuna screenshot olarak her bir kareyi kaydedecek olsak birbirinden şahane fotoğraflar yakalamak kaçınılmaz.</div>
<div style="border: 0px; color: #666666; font-style: normal; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Filme anlatım açısından, kişilerle birlikte gerek davranışları gerekse çıkardıkları seslerle özellikle erkek izleyicileri rahatsız etmeye daha yakın bir tarz hakim.</div>
<div style="border: 0px; color: #666666; font-style: normal; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Filmin feminist tavrını belirleyen en büyük hareketlerden, adamların paralarını harcayıp onların beklentilerini karşılamadan kaçmak haricinde başka örnekler de var. Mesela dağınıklık; odalarını toplamak yerine her geçen gün daha fazla dağıtıyorlar. Alışılagelmişin tam tersine her şeyi kesip parçalayıp, ateşe veriyorlar. Sonra yediklerine ve içtiklerine asla dikkat etmiyorlar. Burada da kadınların rejim yapmalarına bariz göndermeler var. Kılık kıyafet yönünden her zaman düzgün ve modernler, istedikleri kadar çılgınlıklar yapıp yiyip içiyorlar hatta hızlarına yetişmek biraz yorucu. Buna rağmen daima karizmatik ve güzeller; zedelenme, yorulma ve tavırlarından ödün verme yok. Tabii bir yere kadar.</div>
</div>
</blockquote>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Ziyafet sofrasında yapılan israf nedeniyle Chytilova büyük bir tepki almış. Film ilk gösterime gireceği zaman yasaklanmış ve ancak çekildikten 1 yıl sonra gösterime girebilmiş.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Vera Chytilova bu filmle çok fazla eleştiri alsa da kariyeri açısından çok büyük başarılar da yakalar. Ruslar’ın Çekoslovakya’yı işgaline kadar bir film daha çeker, 75′e kadar film yapması yasaklanır, ardından Çek Cumhurbaşkanı Gustav Husak’a yazdığı bir mektupla tekrar film çekilmesine izin verilir.</div>
<strong style="border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin: 0px; padding: 0px;">Not:</strong><span style="background-color: white; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px;"> </span><span style="background-color: white; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px;">Aslında filmin sonuna çok daha başka bir anlam yüklemiştim. Birdenbire korkup iyi tavır takınacaklarına söz verip anında uygulamaya kalkmalarını filmin yapısına ters bulmuştum. Bana göre kötü dünyada kötülere hak ettikleri gibi davranıp hadlerini bildirmek, onları en az kötüler kadar dokunulmaz ve güçlü yapıyordu. Kadınların gücü bilmem kaç çıta yükselmişti. Sonra bu iyilik de ters tepmişti ve iyi olmaya karar veren Marie ikilisi erdemle tokatlanmışlardı. Fakat bir daha izleyince kötülüğün asla kazanamadığını, içi kötü insanların da hak ettikleri sonu bulacaklarını anladım. Kırılan şeylerin düzelememesi klişesi. </span><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpeSiVF0hR38SGn2X2ONOY7ynisAD_Jp9Ss9U_v53BacXWroZeVpMSC88nSg9kuDzBPuOM_oajaxB2qINRqp-aXICZNMXvi9ST81fkFdQrVL3tetl2XKHWegYWPNsi-GxQ6K0xZaku5d1M/s1600/sedmikrasky-daisies-movie.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="139" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhpeSiVF0hR38SGn2X2ONOY7ynisAD_Jp9Ss9U_v53BacXWroZeVpMSC88nSg9kuDzBPuOM_oajaxB2qINRqp-aXICZNMXvi9ST81fkFdQrVL3tetl2XKHWegYWPNsi-GxQ6K0xZaku5d1M/s320/sedmikrasky-daisies-movie.jpg" width="320" /></a></div>
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-68409649349004245722013-07-16T11:11:00.002-07:002013-07-16T11:12:22.575-07:00Buradan bir ”Ariel Pink” Geçti: 06 Aralık 2012, İstanbul Babylon Konseri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7bkXO6ekhyphenhyphen1yJY8KnfDo2AovwlAw7Uf3WsD6qoC_b1PB2TTVe71z27e0oLuRve3gQtlTcnhckCoA913r0M8qPvhvE4sI5RIE4HE_tRluUcOfEoIg6fKX7z9JaaX2V3iQnL2pbt5QBxW9X/s1600/ariel-pink-babylon.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="139" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi7bkXO6ekhyphenhyphen1yJY8KnfDo2AovwlAw7Uf3WsD6qoC_b1PB2TTVe71z27e0oLuRve3gQtlTcnhckCoA913r0M8qPvhvE4sI5RIE4HE_tRluUcOfEoIg6fKX7z9JaaX2V3iQnL2pbt5QBxW9X/s320/ariel-pink-babylon.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Bu sene Babylon, güzel konser haberleriyle önce heyecandan titretip sonra kapısına sürükledi çoğumuzu.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Bu kez bizi mekana doğru dalgalandıracak isim, Lo-Fi müziğin en şirin arızası Ariel Pink ve tayfası Haunted Grifitti olacaktı. Haberini alır almaz beklemeye koyulduk. Bu ilk gelişi olmayacaktı; daha önce Mısır Apartmanı’nda bir mekanda ücretsiz bir etkinlikte yer almış. Tabii o zamanlar şu anki kitlesi yerinde yeller esiyormuş.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
2010 yılında yayınladıkları albümleri “Before Today” ile hatrı sayılır bir kitleye hitap etmeye başladılar. Ardından gelen bu senenin en iyi albümlerinden “Mature Themes” ile yine güzel bir başarı yakalayıp albüm turnesine başladılar ve turne kapsamı dahilinde Türkiye’ye de uğradılar. Bu kez kaçırılamazdı</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
06 Aralık geldi çattı ve mekana doğru süzüldük. Kapı önü ve mekan buram buram naftalin kokar diye düşünmüştüm fakat moderne daha yakın tarz hakimdi. Tatlı bir harmoni içerisinde biralar yudumlandı.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Mekan kalabalıktı, warm-up bitimi mekan hepten kalabalıklaşmaya başladı, bir ara sığmayacağız diye kortum. Muhteşem bir atmosfer ve çok iyi bir kalabalık vardı. Bir ara nefes alamayacağım derken konser başladı. Daha önce okuduğum bir konser yorumlamasında grubun Amerika konserinde vokal soundlarıyla alakalı problem yaşandığı yazıyordu. Açıkçası gruptan çok fazla beklentim vardı ve bunun bozulması, o gece benin için hayal kırıklığı olabilirdi ki, olmadı evet, olmadı harika bir konserdi. Hepimiz deliydik ve her şey çok normal ve çok güzeldi.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Bir nevi albüm tanıtım konseri olduğu için yeni albümleri Mature Themes odaklı bir setlisleri vardı.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Şimdi Pink’in ilk sahneye çıkışından başlayalım, hopp sarışın adam sahneye çıktı -bu arada en merak ettiğim şeylerden birisi de Ariel Pink’in saç kesimi ve rengiydi- her zamakinden daha kısa ve sarı saçlarla bir Pink fırladı sahneye, açılışı “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Kinski Assassin”</strong> ile yaptılar ve bundan daha doğru bir seçim olamazdı. Hepimiz gülümsedik, sağa sola dönerek danslar ettik, o tıklım tıkış alanda.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Derken diğer şarkı çıka geldi. Yine aynı yumuşaklık ve samimiyetteki “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Pink Slime” </strong>ile ortam iyice sıcak bir hal almıştı. Şarkıların bitiminde güzel bir alkış kıyameti kopuyordu. Pink çok çok şeker bir halde şarkılarını söylerken alkıştan rahatsız olup seyirciyi susturmaya kalkıyordu. ‘Bi susun da çalalım be!’’ gibilerinden.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Sıradaki parça “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Is This The Best Spot?”</strong>tu. Pink’in halleri Robet Smith’i hatırlatmadı değil, hatta ruj dahil hafif te bir makyaj yapmıştı. Abartmamış olmasına sevinenlerdenim. Şimdi Robert Smith dedim de yanlış anlamayın, o kadar mütevazi ve hoşgörü sahibi değil, duruş olarak benzettim. Biliyoruz çünkü Ariel Pink deli, her an her şeyi yapabilir konser biterse direkt gidebilir gibi.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Beşinci şarkıya geçerken sound birden yükseldi ve yine son albümde yer alan oldukça ağır parça “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Nostradamus and me” </strong>çıkageldi ki bu şarkıyı çok güzel bir yere sıkıştırmışlar. Önce çilek yedik, şimdi greyfurtun o meyhoş tadıyla devam ediyoruz gibisinden. Bu arada Pink mikrofonu yiyor, çok çok karizmatik bas gitarist Tim Koh ise diğer mikrofonla efektleri veriyordu. Ses iyiden iyiye yükselmişti ve mekan biraz da olsun boşalmıştı. Bu parçadan sonra en ön saflarda yerimi alabildim, evet alan biraz olsun boşalmıştı bu zor parçayla. Bu durum bana gerçek üstü tarzında bir filme heyecanla gelip en güzel yeri kapan ve filmin ilk on beş dakikasından sonra patır patır dağılan kimseleri hatırlattı. Şarkı takriben 7-8 dakika sürdü, belki de daha da uzattılar, zamanı hatırlamak ve takip etmek gerçekten zordu.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Altıncı parça, 2004’de yayınladıkları albüm The Doldrums’tan “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Among Dreams”</strong>ti. Ortam biraz daha ağırlaştı grup seyirciye daha da yakınlaştı, Pink bir ara mikrofonunu uzattı, en öndeki arkadaşlar eşlik ettiler. Gerçi şarkı geçişlerinde Pink fazla bağıran birine ‘’Fuck you’’ deyip sonra en tatlı haliyle durumu gülümseyerek toparladı.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Sonrasında yine aynı albümden “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">StrangeFires” </strong>ile devam ettiler.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Lover Boy albümünden “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">She’s My Girl”</strong> vardı sırada. Duygusal çılgın adam şişeden şampanyasını yudumlayıp söyledi şarkısını.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Klavyeci bazen gitaristti, Pink bazen davulcu, davulcu bazen solist, basçı ise efektin en önemli yardımcısıydı. Pink’in mikrofonunda sağlam efekt vardı, kontrolü sağlamasına hayran kadım ki nefis bir çorba kıvamındaki jarnların birleşimiyle yarattığı müzik stiline nasıl uyum sağlıyorsa öyle dedim içimden. O hışırtılar, eski derin sesleri albümlerinde olduğu gibi konser boyunca yaşattılar.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Son albüme ani bir dönüşle “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Mature Themes”</strong> çaldı (nefis parça), ardından gelen “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Only In My Dreams”</strong> ile ortam şenlendi adeta.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
On ikinci şarkı “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Driftwood”,</strong> ardından gelen ise “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">EarlyBirds of Babylon”</strong>du.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
…ve beklenen an gelir, yüzümüzde güller açar, hepimiz zıplarız, bir önceki albüm Before Today’den “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Round and Round” </strong>gelir, hepimiz ağlar şu lirikleri zikrederiz: ‘”You play airguitars for fan/ and i’ll play the eardrums in the band/ and i’ll back you up as your frontman’’</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Strobe ışıkları, distortion, klavye, Ariel’den davul şov derken “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">SchnitzelBoogie”</strong> biter ve kaçarlar. Biz bırakmayız, geri dönerler, “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Symphony Of The Nymph”</strong> ve Underground’tan “<strong style="border: 0px; margin: 0px; padding: 0px;">Crusades”</strong> ile konser son bulur.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Şunu söylemeliyim ki konserin başlarından itibaren ambient takılmacayı sürdürseydi mekanda gözle görülebilir bir boşluk olurdu ki sadece bir parçayla geçiştirdiler. Adamın olayı o aslında ancak biraz daha yumuşatılmış bir Ariel Pink şov izledik. Tam anlamıyla inandığı şekilde sergileyeceği bir performans izlemeyi yeğlerdim ama bununla da mutlu oldum açıkçası.</div>
<div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
After party’de grup elemanları fanlarla muhabbetten çekinmedi, güzel bir dost meclisi yaratıldı resmen. Kapıda muhabbet ettik, fotoğraf çektirdik, sarıldık, sonra şeker gibi adam yine bir an parladı ”Üç sene önce nerdeydiniz?’’ dedi. Biz geç keşfettik fakat 2009’daki konserine gelmiş takipçileri de vardı ortamda. Yaşlarına ve müzikal geçmişlerine bakacak olursak pek de geç sayılmayız. Sadece o biraz hızlı ve çılgın bir dahi bana göre.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
Ariel Pink konser boyunca kafasına şampanya şişesi dikti, yukarıda da bahsetmiştim. Bir arkadaşa konseri anlatırken “Konser şahaneydi ya! Şişeden şampanya içmek gibiydi” demiştim. Yine söylüyorum ağır bir şişeden tatlı, meyhoş, asitli bir şeyler içtim, huzurluyum.</div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpUG84TEIBDNSxjINyT6XIanBZFq7OCWzM7sE8T2-auCbmkm1xf5mK5ds63SxFissfPos8eQT9ggmWq4Gc3etkCxQbpK8CTMdZmi2EAmpgfBvWp9EDSVHxovb2X3QDy0R6lbaSSz8q6FRw/s1600/ariel-pink-babylon-konseri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjpUG84TEIBDNSxjINyT6XIanBZFq7OCWzM7sE8T2-auCbmkm1xf5mK5ds63SxFissfPos8eQT9ggmWq4Gc3etkCxQbpK8CTMdZmi2EAmpgfBvWp9EDSVHxovb2X3QDy0R6lbaSSz8q6FRw/s320/ariel-pink-babylon-konseri.jpg" width="320" /></a></div>
<div style="background-color: white; border: 0px; color: #666666; font-family: Arial; font-size: 12px; line-height: 20px; margin-bottom: 5px; padding: 5px 0px;">
<br /></div>
</div>
FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-24705459584701679142013-01-08T23:54:00.003-08:002013-01-08T23:55:49.498-08:00Şahane sahnelere eşlik eden en sıkı film müzikleri<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDJAAUxqs7DTBA41n5JTtcDg2tlT4WeMLbHIM-17kao4xXK6iNYiw4avHJ4dca4CQkur3O45eEvcCDwTXIotaeQJwYvRojicVR3ShjiLi8TuSqQmMoeTVWIDy-SckCax5dsQ_XDtIvvG6X/s1600/film-muzikleri.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="139" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDJAAUxqs7DTBA41n5JTtcDg2tlT4WeMLbHIM-17kao4xXK6iNYiw4avHJ4dca4CQkur3O45eEvcCDwTXIotaeQJwYvRojicVR3ShjiLi8TuSqQmMoeTVWIDy-SckCax5dsQ_XDtIvvG6X/s320/film-muzikleri.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
Bazıları müziği olmayan ya da müziği iyi olmayan filmin tatsız
olduğunu, filmin kullanılan parçalarla tamamlandığını söylerler. Bana
kalırsa o sadece tınıya, heyecana, harekete ihtiyaç duyan filmler için
geçerli. Bazen müziği filmde hiç aramam veya ilk izlediğimde yönetmen
kulağımıza sokmazsa müziği fark edemem.<br />
Tabi bazı filmler vardır ki müziklerin geçtiği sahneleriyle kült olmuşlardır. Birbirlerinden ayrı düşünülemezler.<br />
Bu tip filmlerde en etkileyici olanı seçmede zorlandığım parçalar olsa
da bir şekilde içlerinden sıyrılan olur her zaman. Bir film aklıma
geldiğinde en öne çıkmış müziği zihnimde dönebilir, yapışmıştır bir
şekilde ve flashbackler yaşatır bazen.<br />
Benim aklıma ani bir düşünüş ile on beş tane film müziği geldi.
Aslında birçoğunu filmden bağımsız bir şekilde dinler, severim ama
filmlerde duyduğuma sevindiklerim diyebilirim memnuniyetle.<br />
İşte bu yazımda bunun gibi güzel müzikleri barındıran filmleri sıralayacağım.<br />
Seçmekte zorlandığım için gelişi güzel sıralıyorum.<br />
<h2>
<b>1. BLUE VELVET : Roy Orbions “IN DREAMS”</b></h2>
Blue Velvet , 1986 yapımı bir David Lynch filmi. Yönetmen kişiliğinin
haricinde müzik yapan Lynch’in filmlerine iyi müzikler kullanmış olması
hiç şaşırtıcı değil.<br />
Kesik bir kulak, bir parça mavi kadife kumaş ve sadist bir adam
etrafında dönen hikayeye eski müziklerle esrarengiz ve duygu yüklü
anlamlar katmış. Çıldırmış Frank Booth (Denis Hooper), Jeffrey (Kyle
MacLachlan)’ın güzel yüzünü dağıtmak isterken, “bebek yüzlü adam”
Jeffrey’nin bu durumdan hiç korkusu yok gibi görünür. “Dağıt yüzümü
yeter ki gururumu kırma” der gibi bakarken okkalı bir öpücük alır ve
müzik başlar; “A candy colored clown they call the sandman/ Tip to
estomy room every night/ Just to sprinkle star dust and to wisper/ Go to
sleep every thing is alright…”<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/yP2OwiCmk88?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<h2>
<b>2. C.R.A.Z.Y: The Rolling Stones “SYMPATHY FOR THE DEVIL”</b></h2>
C.r.a.z.y, 2005 yapımı bir Jean MarcVallee filmi. Film muhteşem,
soundtrackleri ise daha da muhteşem. Beş tane boy boy oğlu olan bir
ailede diğerlerinden sıyrılan, yumuşak ve narin Zac’ın baba baskısı
sonucu muhteşem müziklere sığınmasından faydalanıyoruz film boyunca.
Filmin müziklerinde boş yok. Ama aşağıdaki sahne ile müziğin uyumu
inanılmaz; benim için unutulmayacak sahnelerden biri de bu. Bir de
değinmeden geçemeyeceğim Zac’ın yükselişi ve inişi o kadar muhteşem
kurgulanmış ki göze batan hiçbir yanı yok. Şimdi videomuzu izleyelim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/K6sID6BNK84?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b></b><b>3. 2046 : Connie Francis ” SIBONEY”</b></h2>
2046, 2004 Kar Wai Wong filmi. Geleceği konu eden bir yazarın
etrafındaki kadınlardan ilham alarak yazma çabalarına şahit olup, yer
yer kaybolmuş anılarını bulmaya çalışan insanlarla geleceğe gidiyoruz.
Filmde fantastik öğeler fazla ama romantizm ile iç içe geçmiş
olduğundan müzikleri derin, düşündürücü ve özlem kokan türden. Bu
özelliklerden değil ama filmle birlikte şu şarkıyı dinleyince aklım
başımdan gidiyor resmen.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://3.gvt0.com/vi/rNl_8VSmYu8/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/rNl_8VSmYu8&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/rNl_8VSmYu8&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<h2>
<b>4. THIS IS ENGLAND: UK Subs “WARHEAD”</b></h2>
2006 Shane Meadows filmi. Bir grup genç “skinhead”in sıkı
arkadaşlıkları, kültür çatışmalarına karşı mücadeleleri ve İngiliz alt
kültürünü barındıran bu filmin müzikleri, filmin bir adım ötesine geçmiş
durumda. Müziklerin hepsi birbirinden şahane. Toots and the Maytals,
“54-46 Was My Number” ve UK Subs War Head arasında gidip geldim, sonunda
Warhead’de karar kıldım. Bu arada filmin devamı dizi olarak çekildi.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/IqkmL2-YYH8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>5. EXILS : Thony Gatlif “MANIFESTE”</b></h2>
Thony Gatlif babanın, kötü müziklerin yer aldığı bir film çektiğini
düşünemiyorum. Kendi müziğini kendi yapıp, o parçaya en uygun sesi bulup
söyletiyor. Güzel bir film çekip, filme en uygun 10-15 parçayı
soundtrack haline getiriyor. Görsel ve işitsel şölen kaçınılmaz hale
geliyor böylece. Gatlif filmlerinde, her zaman aradıklarının peşinden
giden insanların yol hikayelerini izliyoruz. Bununla birlikte yöreye
uygun, çoğu kez etnik müzik dinleme fırsatımız oluyor. Saymaya kalksam
işin içinden çıkmam. Bundan dolayı Exils’in giriş sahnesinde mızrak gibi
kalbimizi delen “Manifeste”i seçiyorum.<br />
Ritmi ve içeriği ile ağlatır bu şarkı. “it is emergency to talk about freedom”<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/MMPrL5xHauA?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>6. DAWN BY LAW: Tom Waits “TOM WAITS JOCKEY FULL OF BOURBON”</b></h2>
Her Jarmush filmi gibi özünde çok eğlenceli ama yavaş ilerleyen bir
film. En sevdiğim filmlerdendir kendisi. Daha önce rastlantı olarak
karşılaşmış adamların hapishanede kesişen yolları ve kaçış hikayeleri.
Tom Waits’in de oyuncular içerisinde yer aldığı bol müzikli bu filmin
müziği ise aşağıdaki kusursuz parça.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/pMGOGzciLkw?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>7. TRAINSPOTTING: Lou Reed “PERFECT DAY”</b></h2>
1996 yapımı bir Danny Boyle filmi olan Trainspotting eminim herkesin
hayatında çok özel bir yeri olan filmlerdendir. Aynı şekilde müzikleri
de çok çok önemli bir yer taşır çoğu kişide. Tanrım, öyle bir sahnesi
var ki bu filmin; Perfect Day çalıyor, hiç bitmesin istiyorsun, bir
yandan da Renton’ın ölmesini istemiyorsun. Öyle gidip geliyorsun. Bazen
de Renton ile birlikte yerin dibinde sıkışıp kalmışsın, hemşire
bağırınca kendine geliyorsun. Bu gibi birçok psikolojik durum örneği var
şu sahnenin. O zaman bir Perfect Day koyalım da hepimizin içi ısınsın.
Gamze bu şarkı sana gelsin.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/SJbMWwSnErA?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>8. DONNIE DARKO: Joy Division “LOVE WILL TEAR US APART”</b></h2>
2001 Richard Kelly filmi. Donnie Darko, bana hep soğuk gelen ve
sevemediğim filmlerden ama içinde barındırdığı parçalardan biriyle aram
fena halde iyi. Filmin karanlık yapısına uygun ama yine de biraz havada
kalmış gibi. Sevenleri kusura bakmasın ama filme göre şarkı daha derin.
Aslında “Mad World” daha fazla kullanılmış ama “Love Will Tear Us Apart”
varken ondan bahsetmeye gerek yok sanırım. Özellikle jenerikte
kullanılmış ki insanlar filmin etkisinden kolay kolay çıkamasın.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ZjttWY3rGp8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>9. LOST HIGHWAY: David Bowie “I’M DERANGED”</b></h2>
Rastlantı sonucu bu listede yer alan ikinci Lynch filmi Lost Highway;
“Dick Laurent is Died” repliği ile başlayan şok, giderek artan bir
buhrana dönüşüyor ve hayatımızın kararmasıyla film son buluyor. Gerçek
üstünün de bir tık üstü bu filmin müzikleri ise tartışmasız iyilerden.
Müzikler içerisinde Rammstein, Nine Inch Nails, David Bowie, Smashing
Pumpkins gibi güçlü isimler yer alıyor. Benim en çok beğendiğim iki
isim ise Smashing Pumpkins “The Eye” ve David Bowie “I’m Deranged”.
İkisi arasında gidip gelip Bowie’yi tercih ettim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/aepBpZ3kXek?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<h2>
<b>10. PULP FICTION: Urge Overkill “GIRL, YOU’LL BE A WOMAN SOON”</b></h2>
Tarantino dayımızın bu filmini atlayamazdım tabi ki. Müzikleriyle
klasikleşmiş bir film, Trainspotting gibi. Fimden bahsetmeden direkt
şarkıya geçebiliriz. Girl You’ll Be a Woman Soon çalar ve Uma Thurman
kendine aşık eder dans ederken.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/rg0Hhmm07VM?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>11. OPERA: Bill Wyman&Terry Taylor “OPERA THEME”</b></h2>
Diğer etkileyici film müziği ise giallo ustası Dario Argento’nun en
önemli filmlerinden Opera’da yer alan Opera Theme. Filmde sevdiğim diğer
müzik ise Steel Grave ‘’Knights of The Night’’tı ama Opera Theme filmin
ağırlığına daha yaraşır cinsten. Macbeth’in uğursuzluğu Betty’i
sarmıştır, çevresindeki insanlar bir bir ölürken ayaklarını ardına
vurarak kaçmak yerine sürekli katilin çevresinde gezinir ve bu sayede
psikopat katilin Betty’e cinayetlerini izletmeyi çok sevdiği can alıcı
sahneleri izleyebiliriz.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/D6lzXntFCwU?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>12. FUNNY GAMES (1997/2007) : Naked City “BONEHEAD”</b></h2>
Michael Haneke’nin 1997 Alman ve 2007 Amerika versiyonu olmak üzere
iki kez çektiği filmin müziği öyle etkili ve öyle yerinde kullanılmış
ki, daha filmin başında olayların içler acısı boyutlara varacağını
anlarız. Filmin giriş sahnesinde arabayla yolculuk yapan mutlu mesut bir
aile müzik çalara güzel bir klasik müzik parçası koyarlar, onlar hala
mutlu mesut devam ederken müzikte keskin bir geçiş olur ve kocaman
kırmızı fontlu “Funny Games” yazısı ekranı kaplar, buna eşlik eden
müzik ise Naked City’nin Bonehead’idir. Aile mutlu mesutken, Haneke bizi
gerilimin içine sokmuştur bile. zaten Hanekenin kurbanları bizleriz,
her zaman için gerilimi karakterlerden daha fazla ve uzun yaşarız, güzel
olan da bu zaten. Not: Videoda Bonehead’in öncesinde çalan parça
Benimio Gigli “Care Selve” .<br />
<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://0.gvt0.com/vi/rzpzpe_8gHQ/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/rzpzpe_8gHQ&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/rzpzpe_8gHQ&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<h2>
<b>13. ARIZONA DREAM: Iggy Pop&Goran Bregovich “In The Death Car”</b></h2>
Kusturica harikalarından Arizona Dream’i muhteşem yapan şeylerden
biri de In The Death Car. Filmde uçabilme isteği var. Zaten Emir
Kusturica aklını objeleri uçurmakla bozmuş, bu filmde insanları da dahil
etmiş bu tutkusuna. Bir de şu kült replik var: “The fish doesn’t speak,
the fish is mute because the fish knows everything.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/vmFAwzpLbGw?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>14. LILJA 4-EVER: R</b><b>ammstein “MEIN HERZ BRENNT”</b><b></b></h2>
2002 Lukas Moodysson filmi. Nedir bu güzel kadınların bahtsızlığı?
Güzel Lilja çok sert bir yaşamın pençesine takılıyor. İnsanlar
tarafından güzel bir yemek gibi görülüyor, o kadar! Mein Herz Brennt ise
bir iç ses, bir haykırış olmuş, filme iyi yaraşmış. Bu arada filmin
konusu Litvanyalı Danguole Rasalaite’nin gerçek hayat hikayesine
dayanmaktadır.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/YgxW1FwfbAo?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>15. THE HUNGER: Bauhaus “BELA LUGOSI IS DEAD”</b></h2>
The Hunger’dan geçtiğimiz aylarda bahsetmiştim. Okumamış olanlar için link: <a href="http://www.paslanmazkalem.com/the-hunger-bir-avuc-kan-sonsuz-yasam">http://www.paslanmazkalem.com/the-hunger-bir-avuc-kan-sonsuz-yasam</a><br />
Kanla beslenen karakterler filmin girişinde kendilerine ziyafet
çekmeye hazırlanırken, sahnede Bauhaous “Undead… undead” diye
yırtınmaktadır. Ortam ve müzik vampirlerin kan isteklerini adeta
körüklemektedir. Müzik ve sahnenin bütünlüğü ve ritmi açısından “Bela
Lugosi’s Dead”in bu listede yer alması zorunlu bir parça diye
düşünmekteyim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/L852uDRskQg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-27995785522579305402013-01-06T00:27:00.002-08:002013-01-08T23:35:20.578-08:00Gerilim filmlerinde altın kural: Seksi adamlara güvenmeyin çünkü hepsi katil!<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJ9uXdsuubJzcr_f9JGGHZRRfnRNy0hqhGW3nHPDdZBAHrdigmdp_k_PhyIqrwgPmV4tBp5F1OQjD8_E_qGaa_MtwX1bARORm_jkSGU2eBDri68tCOtbG-TuYhPFoJHzSTQOQHIBXE2O0V/s1600/patric-bateman.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjJ9uXdsuubJzcr_f9JGGHZRRfnRNy0hqhGW3nHPDdZBAHrdigmdp_k_PhyIqrwgPmV4tBp5F1OQjD8_E_qGaa_MtwX1bARORm_jkSGU2eBDri68tCOtbG-TuYhPFoJHzSTQOQHIBXE2O0V/s320/patric-bateman.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Korku temalı filmlerde seksi kadın profili çok klişedir artık;
muhakkak bir tane de olsa atılır ortaya, ya vahşice öldürülüp harcanır
ya da kurtulmayı başarıp devam filminde de boy gösterir. Bundan dolayı
şunu diyebiliriz; kadınlar korkunun vazgeçilmezi, güzel kadınlar ise
çoğu zaman tercih sebebidir.
<br />
Konumuz ise her iki yönden de aksi bir durum, korku temalı filmlerde
yakışıklı ve çekici adam. Korku filmlerinde bu durum aslında biraz
riskli. Estetik güzellik tiksinme duygusunu bastırıyor, bu yüzden daha
çok istismarın ya da sapıklığın ön planda olduğu filmlere hiç çekinmeden
yakışıklı bir adam yapıştırabiliyorlar. Bence çok nadir karşılaştığımız
bu durum artırılmalı, gerçi insanların kendi yerine koymaları yüksek
dozda mümkün; adama karizma, can yakıcı ve dağıtıcı bir rol
yükleniyorsa, insanlar tarafından fazlasıyla idolleştirilebiliyor.
Türkiye’de korku, gerilim vs. gibi filmler çekilemediği için Türk yapımı
bir dram filmini örnek vereceğim. Mesela Türkiye’de erkeklerin %90’nı
kendini Issız Adam sandı ve etrafta öyle dolaşıp ağlandı, plak
biriktirip şarap içti.<br />
Yurtdışı örneklerinde ise seri katil yönünden tehlikeli bir durum;
okul basıp taramalı tüfekle etrafa dehşet saçan insanlar oluyor.
Dolayısıyla bu yüzden daha çok fantastik kahramanlar olarak karşımıza
çirkin korku karakterleri çıkıyor ki çirkinlerin kahramanlığı çoğu
kişinin yalnızca tiksinip irkilmesini sağlıyor. Tabi çoğu yönetmenin de
istediği durum bu. Biraz düşündüm, güzel yüzlü anti bir karakter bulayım
diye. Aklıma Drakula geldi ilk, ama onu da yakışıklı yapmıyorlar ki!
Bence Drakula gelmiş geçmiş en karizmatik korku karakteridir. Bir
yönetmen sadece dikkat etmiş, diğer tipler fazlasıyla sıradan, Bela
Lugosi amcaya hiç değinmiyorum, fazlasıyla karizmatik olmasına rağmen
bahsedeceğim kategoriye girmiyor.<br />
Gel gelelim bizim yağız delikanlılara… Bu özellik için fazlasıyla
çekici olmaları gerekiyor ve özünde kötü kimseler olmaları da şart.
Gerçek ya da metafizik karakter olarak bazı örnekleri sunuyorum;<br />
<br />
<h3>
<b>Scream (1996): BILLY LOOMIS</b></h3>
Billy bu konuya en cuk oturan karakter. Scream filminin kasıp
kavurduğu dönemlerde kızların gözbebeği haline gelmiş ölümüyle de baya
üzmüştü.<br />
Billy, doğru kız Sidney’in çok çekici ve aşık erkek arkadaşı, kim
derdi ki Munch’un o çok meşhur tablosundan esinlenilen kült maskenin
altında bu bebeksi surat var. Önce üzse de kötü olduğuna, git gide
seviniyordu insan, çünkü adam Küçük Emrah modundan sıyrılıp resmen
çekici hale gelmeye başlamıştı. Ölene kadar kafamızı bayağı
karıştırmıştı ve onun hakkında en net hatırladığım şey beyaz tişörtüne
kırmızı rengin bayağı yakıştığıydı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLnrTnFAMLAaeh175o9SSAGWw4Y4rPKe50zumtRZWnwrpdFtHQt5yOphcAeBZ_f7GlYmiizJbVPuI_CcdgI7M4Q4_85ANTzSa5ECH9QkvTHYShK_qFU9Qu101hgcSHmAfk_CC4Lm2WhsaQ/s1600/billy-loomis.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjLnrTnFAMLAaeh175o9SSAGWw4Y4rPKe50zumtRZWnwrpdFtHQt5yOphcAeBZ_f7GlYmiizJbVPuI_CcdgI7M4Q4_85ANTzSa5ECH9QkvTHYShK_qFU9Qu101hgcSHmAfk_CC4Lm2WhsaQ/s320/billy-loomis.png" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>Bram Stoker’s Dracula (1992): COUNT DRACULA</b></h3>
Yaşlı hali her ne kadar bizi dehşete düşürse de Capolla’nın Drakulası
Gary Oldman’in, Mina’nın yanına uğradığı halleri iç eritir resmen.
Gerçek bir beyefendi, harika bir aşıktır. Kötü ama çok yakışıklı, bir de
sevdiğini acıtmaktan çekinir halleri insanı daha da bir etkiliyor.
Açıkçası filmi her izlediğimde Keanu Reeves’in bir an önce ölmesini
istiyorum ama ölmüyor adam ve film tam tersi bir durumla bitiyor. Gary
Oldman en harika Drakula’dır bence. Bu film çok fazla kötü eleştiriler
almış olsa da çok severim ve Drakula’nın da hastasıyım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNPmwdFm-Cs0mWeS5HknqKRcuMtHaUAL8wXfxDqKDKlfkrkdq3syOymzaa3fp93Yo-xWaLkg1AKn7xLsq9K3YpJoI-LzWkeR7x43fefaX0sd-MNDT4FxSP2cSFXwXBlNn7PddPQlZwhMFr/s1600/count-dracula.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjNPmwdFm-Cs0mWeS5HknqKRcuMtHaUAL8wXfxDqKDKlfkrkdq3syOymzaa3fp93Yo-xWaLkg1AKn7xLsq9K3YpJoI-LzWkeR7x43fefaX0sd-MNDT4FxSP2cSFXwXBlNn7PddPQlZwhMFr/s320/count-dracula.jpg" width="213" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>Queen of the Damned (2002): LESTAT</b></h3>
Belki taşlanırım ama bana göre Stuart Townsend, Tom Cruise’dan çok
daha çekici bir Lestat’tı. Tam bir vampir diyebiliriz. Aslında film kötü
ve komikti, ona rağmen kostümler şahaneydi ve Lestat’ın yakışıklı bir
rockstar, ayrıca kötü bir vampir olması çoğumuzu ekranlar
yapıştırmıştır. Keman çalarken, konserde sahneye atlarken ve kan emerken
“işte bu rolün adamı Townsend’dır” dedirtir cinsten. Gerçi filmin sonu
felaket, Lestat babaanne tarzında bir hatunu sevip iyi oluyor ama yine
de onu kötü ve yakışıklı bir vampir olarak hatırlayalım derim.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQNLbOPEWyIB2A5rghtAAcaEd_rG46Wv4NbLmo2YlI3Q3yMGGofMvSWiGfyrZx-jZcsQYGgVqA4krMTWATcDWf0qbo4BpjZgNvG_2KRyoHoREFCn4fn9MmOe6isFDsJ98Wc7QYr7CDCMJs/s1600/lestat.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgQNLbOPEWyIB2A5rghtAAcaEd_rG46Wv4NbLmo2YlI3Q3yMGGofMvSWiGfyrZx-jZcsQYGgVqA4krMTWATcDWf0qbo4BpjZgNvG_2KRyoHoREFCn4fn9MmOe6isFDsJ98Wc7QYr7CDCMJs/s320/lestat.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>The Doom Generation (1995): XAVIER RED</b></h3>
Bu filmin korkuyla bir alakası yok. Fakat Xavier listeye fazlasıyla
uygun bir isim o yüzden es geçemeyeceğim. Muhteşem gülüş ve kusursuz
bakışların altında acımasız bir seri katilin ruhsuz ve acımasız tavrını
taşıyor. Aslında, altında taşımakla kalmayıp film boyunca birçok kişiyi
acımasızca kanlar içinde bırakıyor. Tipik seri katil ve sapık rolünün
hakkını veriyor. Otostopla tanıştığı iki sevgili bile bu yakışıklılığa
kayıtsız kalamıyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFQkA6sWE7p6SNenq3d9VqjzVrt2X2k2k7OJYJmvP71rMZXZ-W-dkVdAaGyDYYwAljPA5NVtB5o5d7X3GH_KUcb7SQSa_p4Vt1kwsJ8uL3tU5lw2A6WiL3U6XDda2eA-pkdKE6rw8s6vrC/s1600/xavier-red.png" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="240" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhFQkA6sWE7p6SNenq3d9VqjzVrt2X2k2k7OJYJmvP71rMZXZ-W-dkVdAaGyDYYwAljPA5NVtB5o5d7X3GH_KUcb7SQSa_p4Vt1kwsJ8uL3tU5lw2A6WiL3U6XDda2eA-pkdKE6rw8s6vrC/s320/xavier-red.png" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>House of Thousand Corpses (2003): OTIS</b></h3>
Rob Zombie’nin bana göre Texas Chainsaw Massacre filminden
etkilendiği bu filmde ben en fazla ilgilendiren karakter ilk izlediğim
andan itibaren ‘’Otis’’ olmuştur. Bir damla acıma, zerre duygu
hissedemeyeceğiniz bir karakteri canlandırıyor ve takındığı tavırlar,
giyim kuşam şekil itibariyle tam bir anti karakter. Gerçekte Otis’in
Billy Moseley olduğunu bilmek çok acı olsa da böyle bir karakter
yarattığı için Rob Zombie’ye ayrı bir hayranım.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRGes10OpS_f26s0I0ewkvyny5uKDE4qGfrUv4eegsz-_NX6AJkXl4vPfMkgoE6zjqf-3CC9p2kcs86ahcwFZRdcD0A68Oo_52Siv36LyLnoDrp894xso4lk2CqtKL7nSzuvdJQq-vlxEH/s1600/otis.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjRGes10OpS_f26s0I0ewkvyny5uKDE4qGfrUv4eegsz-_NX6AJkXl4vPfMkgoE6zjqf-3CC9p2kcs86ahcwFZRdcD0A68Oo_52Siv36LyLnoDrp894xso4lk2CqtKL7nSzuvdJQq-vlxEH/s320/otis.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>American Psycho (2000): PATRIC BATEMAN</b></h3>
Doom Genaration ile benzer bir durum,yine korku filmi değil de bir
nevi sapık katil filmi olan American Psycho’daki Patric Bateman’i bu
listeye dahil ediyorum. Christian Bale tartışmasız yakışıklı bir adam,
zira bu filminde karizmasını kat kat artırmış olduğunu düşünmekteyim.
Temizlik ve bakım takıntısı, en iyi kartvizit hastalığı ve elektrikli
testereye varıncaya kadar yakalandığı öldürme ve can acıtma tutkusu.
Zenginlik kurbanı ve son derece rahatsız edici katıksız sapığımızın
güzelliğini görmezden gelemiyoruz maalesef.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdtZu_YuEiyljhRcdfncft1F5YcGdPmQ7Oh4J9bR9e1r3fe2G4DP804JDwW1LXoRlr298AcBDNXBVECDZ_SsUyCGHkZSTMhDb9maFKuVHh-7y41NrojtwSlC_-vsW0AfQAXavxEH3yozok/s1600/katil1-620x270.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="139" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhdtZu_YuEiyljhRcdfncft1F5YcGdPmQ7Oh4J9bR9e1r3fe2G4DP804JDwW1LXoRlr298AcBDNXBVECDZ_SsUyCGHkZSTMhDb9maFKuVHh-7y41NrojtwSlC_-vsW0AfQAXavxEH3yozok/s320/katil1-620x270.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<h3>
<b>Ichi The Killer (2001): KAKIHARA</b></h3>
Şimdi Amerikan sapık dünyasından uzaklaşıp Uzak Doğu’ya doğru bir
geçiş yapıyorum. Takashi Miike’nin bomba filmlerinden Ichi The Killer’ın
en etkileyici karakteri de bu listede yerini alıyor. Asıl, katil manyak
Ichi, fakat filmde bizi ilgilendiren sapık yakuza Todanobu Asano’nun
canlandırdığı Kakihara. Çılgınlıklarıyla aklımızı almış olsa da
-özellikle dilini keserken- çoğu kişinin filmi sevme ve filmden
etkilenme sebebi olduğu kanısındayım. Yırtık ağzı iki ayrı piercing
tarafından tutuluyor ve bir Japon’a göre oldukça farklı.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrAIWm_EXP5o38aYnmxXklc4g6ZpAG1GcKWNmN1MHkQTbt5NEM49QScanK66FPap7_pHVznP1Sjpp7JH4WoYzYEkpN2XtagvJztvmSjqtz71SUdiY9bhSqh80DiqsUMjnYKHJ8sx83nafa/s1600/kakihara.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjrAIWm_EXP5o38aYnmxXklc4g6ZpAG1GcKWNmN1MHkQTbt5NEM49QScanK66FPap7_pHVznP1Sjpp7JH4WoYzYEkpN2XtagvJztvmSjqtz71SUdiY9bhSqh80DiqsUMjnYKHJ8sx83nafa/s320/kakihara.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
Konuyu kapatırken, kurban olmamak adına sıvışamayacağınız bir çapraz ateşe girmeden önce yukarıdaki başlığı hatırlayın derim.<br />
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-22401428349480007772012-11-23T23:40:00.002-08:002013-01-08T23:36:24.237-08:00The Hunger: Bir avuç kan, sonsuz yaşam (1983)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3S6MXviauhA6yD8iimi6BSs_0NNjmVdDUY_X2-A0DYYpw6EAVYadwUQ5Lgt_9wAvqYU3FhcVZ1l73DaQnuqgFOdEHzqT4OWg31DOFsOMoWS0QDAHER7ckJbu26RAc61ffPdCg9oqSJoGh/s1600/9371.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3S6MXviauhA6yD8iimi6BSs_0NNjmVdDUY_X2-A0DYYpw6EAVYadwUQ5Lgt_9wAvqYU3FhcVZ1l73DaQnuqgFOdEHzqT4OWg31DOFsOMoWS0QDAHER7ckJbu26RAc61ffPdCg9oqSJoGh/s320/9371.jpg" width="235" /></a></div>
<br />
<br />
22 Ağustos 2012 sabahı İngiliz bir yönetmenin ölüm haberini internet
gazetesinden okuyorum, inanılmaz şaşırmıştım. Ölüm beklenmedik bir
zamanda gelir çoğu kez tamam da, bu yönetmen bir köprüden kendini atıyor
ve yaşamına kendi elleriyle son veriyor. Çok üzücüydü. Yönetmen çok
tanıdık bir filmle Amerika ve tüm dünyada nam salmıştı. Tamam, en
sevdiğim yönetmenler arasında yer almıyordu. İşin ilginç kısmı en
sevdiğim ve beni çok etkileyen bir filmin yönetmeni olması. Tony
Scott’tan bahsediyorum. Sevdiğim filmi ise ‘’True Romance’’ tabi ki. Aşk
filmleri yazımda biraz bahsetmiştim bu filmden.<br />
Bu kez bambaşka bir filminden bahsedeceğim -yeni ölmüş bir yönetmenin
filminden bahsedecek olmak biraz içimi burktu- filmin adı ‘’The
Hunger’’ bu filmi izledikten sonra Scott’ın gerçekten bir türün
peşinden koşmadığını, dağınık ve içinden geldiği gibi takıldığını fark
ettim. Top Gun, Spy Game, True Romance… hepsi birbirinden farklı, aynı
zamanda kendi çaplarında başarılı filmler. Kafası karışık başarılı
yönetmen demek doğru olurmuş ki artık yok zaten.<br />
The Hunger, 1983 yapımı bir vampir filmi; konusu aynı isimde bir
kitaptan alınmış. Başrollerde Catherine Deneuve, David Bowie ve Susan
Sarandon’ı görüyoruz.<br />
Film alışık olduğumuz vampir filmlerinden biraz farklı. Mesela Orta
Çağ’ın kasvetli ortamı, gotik binalar, dantelli ağır elbiseler, mermer
suratlı vampirler, uzun sivri dişler, veba ve yangınlar yok. Ortak
noktalar, sonsuz yaşam ve kan; filmin belkemiği ise sonsuz yaşamın
getirdiği açlık ve aşk.<br />
Modern zamanın gotik prensesini Mriam adıyla Catherine Deneuve
canlandırıyor. Mriam kana tutkun ve sonsuz ömürle lanetlenmiş aşklar
biriktiriyor. Kanının nüfuz ettiği bedenler bir daha eski haline
gelmiyor. Vampirimizin sevgilisi John olarak David Bowie’yi görüyor ve
çok seviniyoruz. Hatta sonsuza kadar yaşamasına içten içe sevinebiliriz
de tabi bir yere kadar. Diğer sevgilisi ise Susan Saradon, Miriam’ın
muhteşemliği karşısında kayıtsız kalamıyor ve acımasız vampirin sonuncu
aşkı oluveriyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr_CSHL6a5xD2m-6Dm-NYPtRrRB9SUzTpM6tjGLQ9ARmS9syfV6qQymyxQa-C89z7KvdYMPK_Df8Y2TFBKx40rWdutR66m1fERhEbRhOr4Zdf-nuALZIl39KE1qKoueLpQXwyY6g3wuMsY/s1600/HUNGER8.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr_CSHL6a5xD2m-6Dm-NYPtRrRB9SUzTpM6tjGLQ9ARmS9syfV6qQymyxQa-C89z7KvdYMPK_Df8Y2TFBKx40rWdutR66m1fERhEbRhOr4Zdf-nuALZIl39KE1qKoueLpQXwyY6g3wuMsY/s320/HUNGER8.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Filmin beni en etkileyen kısmı giriş sahnesi diyebilirim. Bir gece
kulübü; içeride havalı tipler var, sahnede Post-Punk grup Bauhaus bangır
bangır ‘Bela Lugosi’s Dead’ çalıyor. Sonra gözümüz iki çifte
odaklanıyor, müzik yükselirken onlar da eşleriyle sevişmektedirler, ta
ki ankh (ucu bıçak şeklinde) kolyeleriyle eşlerinin boğazlarını kesip
kanlarını içmeleriyle sahne sonlanıyor. Bu giriş sahnenin sonlanışına
kadar çok yüksek bir tempo var. İleriki sahnelerde senaryonun akışına
göre tempo yavaşlıyor.<br />
Giriş sahnesindeki kan emici bu iki aç aşık Miriam Blaylock ve John;
bu iki vampir Manhattan’da yaşamakta, aynı zamanda klasik müzik dersleri
vermektedirler. Mriam eski mısırdan gelme bir vampir, aşkı John’a
sonsuz yaşamı çok önceden vaad etmiş ve her defasında hatırlatıyor:
“forever and ever.” Şehvet, tutku, kan, müzik derken John hesapta
olmayan bir şey fark ediyor: John yaşlanıyor, hem de çok hızlı bir
şekilde. Miriam ‘Sonsuza dek yaşayacaksın aşkım.’’ derken bir şeyleri
atlıyormuş. Evet, sonsuz yaşamı veriyor fakat sonsuza kadar gençliği
veremiyordu ne yazık ki.<br />
Modern zamanlara kadar yaşamayı başarmış vampir Miriam, büyük bir aşk
koleksiyonuna sahip. Aşkları çok yaşlı ve hepsi de aç. Onlarca tabutta
farklı bir aşkı yatıyor ve hepsi de hala yaşıyor. John çok hızlı bir
şekilde yaşlanınca onu da diğerlerinin yanına götürüp tabutuna yatırır,
çünkü John artık çekici değildir ve artık asla sevişemeyeceklerdir.<br />
Aşk olmadan asla yaşayamayan Miriam yeni bir aşk bulmakta fazla
gecikmez. Bu kez aşkı yaşlılık hekimi olan bir kadın olan Sarah
Roberts’tır. Film birden lezbiyen vampir filmine dönüşür. Tabi film
sona doğru daha farklı bir şekil alır.<br />
Miriam, Sarah’yı baştan çıkarmıştır fakat bu uzun sürmez. Sarah
Mriam’dan daha güçlüdür bu durum duygularını kontrol etmesini sağlar ve
Miriam’ı kötü bir son bekliyordur.<br />
<br />
Ben filmi Post-Punk bir grubun kaydettiği albüme benzettim,
görüntüler de albüm şarkıları için çekilmiş bir video gibi, çok güzel
gerçekten, DVD’yi takın fonda kendi kendine dönsün.<br />
Filmin müzikleri arasında “Le Gibet” Maurice RAVEL, girişte
parçalayan “Bela Lugosi Is Dead” Bauhaus, Franz Schubert klasik müzik
dersi verdiklerinde çaldıkları parça ve “Funtime” Iggy Pop var.<br />
Tony Scott’a bu iyi işi için bile “huzurla yat” diyebilirim.<br />
<br />
<a href="http://www.imdb.com/title/tt0085701/"><b>http://www.imdb.com/title/tt0085701/</b></a> <br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/l9IDoAPC6Ps?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-51369203702839842182012-10-25T01:56:00.001-07:002012-10-25T01:56:24.782-07:00The Little Shop Of Horrors (1960)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyKIBARuTFHyoPhzosxWux3vlozRZ9aWFgZLEENK5ksPt2pBk5MQfeBNuvUR51CAB7PPNivJ3kMKCr3xo2Z-Em9W6rGKEt2EflK9gK0ZF531IXGrjEfLa1NqxmwF7z2z5BWjlbQ2vK7gcN/s1600/thelittleshopofhorrors1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyKIBARuTFHyoPhzosxWux3vlozRZ9aWFgZLEENK5ksPt2pBk5MQfeBNuvUR51CAB7PPNivJ3kMKCr3xo2Z-Em9W6rGKEt2EflK9gK0ZF531IXGrjEfLa1NqxmwF7z2z5BWjlbQ2vK7gcN/s320/thelittleshopofhorrors1.jpg" width="229" /></a></div>
<br />
<br />
Sadece iki günde çekilmiş, düşük bütçeli, tam anlamıyla B-film
kategorisinde yer alan ama iyi klasik filmler içerisinde yer alabilmeyi
başarmış, kara komedi tarzında, sürükleyici bir film. İşte bir cümle ile
filmi anlattım size. Sahneler üzerinde çok fazla uğraşılmamış, yoğun
bir öz güvenle apar topar uzun metraj bir film çekilmiş, yıl 1960 ve çok
da şahane olmuş. Film siyah-beyaz ve benim izlediğim versiyonu pek iyi
çekim olmasa da, filmin ilk beş dakikasından sonra film beni içine
çekmeyi başardı. 70 dakika boyunca çok eğlendim, yer yer irkildim.<br />
The Little Shop of Horrors, Amerikalı yönetmen <strong>Roger Corman</strong> tarafından yönetilmiş (Corman İstanbul Film Festivali’nde ‘’Yaşam Boyu Başarı Ödülü’’ almıştır), senaryo ise <strong>Charles B. Griffith</strong>’e ait. Başrol oyuncuları; Jonathan Haze, Jackie Joseph ve Mel Welles. Aslında filmin sadece bir sahnesinde yer alan <strong>Jack Nicholson</strong>’ı
da görüyoruz oyuncular arasında ve bu film Nicholson’un kariyeri
açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur, ne kadar başarılı
olduğunu kanıtlamıştır: tam bir psikopat karakter oyuncusu.<br />
Film zamanla klasikleştikten sonra Broadway müzikallerine konu olmuş ve 1986′da yeniden çekilmiş; yönetmeni ise Frank Oz.<br />
Önceden de belirttiğim gibi, film iki günde <strong>2500</strong>
Dolarlık bir bütçeyle çekilmiş. Bazı söylentilere göre filmin iki günde
çekilmesinin sebebi Corman’ın çekim süresiyle ilgili bir iddaya
girmesiymiş. Aslına bakılırsa iki günde çekilmiş olması pek de seyirciyi
etkilemiyor. Bilakis bu özelliği filmin senaryosuyla çok da uyumlu,
hatta daha fazla gerilim yüklü ve aynı zamanda etrafta dönen bazı
saçmalıklarla yer yer de komik.<br />
<br />
<strong>Spoiler…</strong><br />
<blockquote>
Film bir çiçek dükkanında geçiyor. Çiçekçinin işleri pek
de iyi gitmiyor. Çok da az müşterileri var; bir tanesi her hafta, ölen
bir yakınına çiçek almak için uğrayan ve her seferinde indirim isteyen
yaşlı kadın, diğer müşterisi ise karanfilleri satın aldıktan sonra
‘’sarmayın lütfen burada yiyeceğim’’ diyen, çiçek yiyici garip adam.
Gravis Mushnick bu dükkanın sahibi, yanında çalıştırdığı sefil ve sakar
genç Seymour Krelboyne’u işten çıkarmak istemektedir. Seymour işten
çıkarılmaması için patronuna yalvarır ve kendi icat ettiği bir bitkinin
olduğunu, onu dükkana getirirse işlerin yoluna koyulacağı vaadinde
bulunur, bu sayede Mushnick ona ikinci bir şans verir. Ama kötü bir
gerçek vardır; çiçek, su ve güneşle değil de kan ve etle beslenip
gelişebiliyordur.<br />
Semour bitkinin adını hoşlandığı iş arkadaşından esinlenerek
koymuştur, adını Andrue Jr. koyduğu bu bitkiyi dükkana getirdikten
sonra işler tam anlamıyla değişir. Önceleri pek de pas vermeyen Andrue
artık Seymour’un kız arkadaşıdır. Sonrasında bitki gün geçtikçe insanla
beslenip güzelleşince dükkan popüler olur ve çok fazla iş yapmaya
başlar. Seri ölümlerden şüphelenen polisler de katili bulmak için yola
koyulmuştur bile. Olay kontrolden çıkınca, Seymour’un mutasyona uğramış
bitkisi Andrue Jr. ile cesaret dolu, bol kan ve etli hesaplaşması filmin
sonu olur.</blockquote>
<strong>Spoiler bitti..</strong><br />
<br />
Filmde popülerliğin ve paranın insan hayatındaki büyük önemi sertçe
eleştirilmiş. Ayrıca kara mizah tarzına yakışacak şekilde filme
yerleştirilmiş çokça küçük gönderme de yer alıyor. Mesela Seymour’un
annesi ilaç bağımlısı, hastalık hastası bir kadın. Yaptığı yemeklere
bile ilaçlar katıyor, bir sahnede Seymour’a kendine sağlıklı değil de
hasta bir kadın bulması gerektiği uyarısında bulunuyor.<br />
Görsel açıdan bırakın şöleni, tek bir iyi çekim beklemeyin, filmde
çok etkileyici korku sahneleri, oluk oluk akan kanlar, gülmekten kırıp
geçirecek diyaloglar da yok, ama mizahi bir anlayış ile ele aldığı
konuyu izleyiciye aktarışı çok başarılı; kafa dağıtmak isteyenlere
tavsiyemdir.<br />
<br />
The Little Shop Of Horrors – imdb linki:<a href="http://www.imdb.com/title/tt0054033/"><strong> http://www.imdb.com/title/tt0054033/</strong></a><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/amlXKaqk2jg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-5556086920350616362012-10-11T04:23:00.000-07:002012-10-11T04:30:11.354-07:0013 Tzameti (2005)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm82TczkUGUGV5g9idDrV2mnnrlliYh0mFGyQasWc3nt2Jt7VlrMgrpYHFCGIYjTTm-hMYM2eMjhyxY5OQtNsYex0uNDkKrT9pETlx4sqCIa0ZnRG7hPS6PHyb5Eviy4LF03dOrXNAMdLl/s1600/13-poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhm82TczkUGUGV5g9idDrV2mnnrlliYh0mFGyQasWc3nt2Jt7VlrMgrpYHFCGIYjTTm-hMYM2eMjhyxY5OQtNsYex0uNDkKrT9pETlx4sqCIa0ZnRG7hPS6PHyb5Eviy4LF03dOrXNAMdLl/s320/13-poster.jpg" width="222" /></a></div>
<br />
<br />
Silahlar insanların zevklerine veya işlevlerine göre boy boy, şekil
şekil yapılmış olsalar da bilindiği gibi hepsinin tek bir amacı var, o
da ‘’öldürmek’’. İşlevi ve kullanım amacındaki iğrençliği saymazsak,
ağır ve soğukturlar, patladığında çıkan ses tüyler ürperticidir. Bunlara
rağmen silahlar kimisi için vazgeçilmez bir tutkuya çirkin bir
müptelalığa bile dönüşebiliyor. <b>13 Tzameti</b>’de de film
boyunca birçok silah görüyoruz, terli ellerde ısınmış, bazen patlayan
bazense şans eseri patlamayan; tek kişi kalana kadar patlayacak bir sürü
silah.<br />
<br />
Filmde kumar, insan ölümünün soğukluğu ve tabi ki silah tutkusu var
fakat bu kez silahlar tutkunların değil de kurbanların elinde.<br />
<br />
13 Tzameti 2005 yılı Gürcü yapımı bir film; yönetmenlik, senaryo ve
yapım Gela Babluani’ye ait. Film Babluani’nin ilk uzun metraj deneyimi
ve kusursuz diyebileceğimiz nitelikte. Başrolü yönetmenin kardeşi Geores
Babluani üslenmiş. Film Fransa’da geçiyor.<br />
Filmin adıyla başlayalım, “13′ü anladık da Tzameti neyin nesi ?” diyenler için. Efendim, <b>Tzameti</b>
Gürcüce’de “On üç” manasına gelmektedir. Kısacası filmin adı her türlü
“On üç”. “13″ adında uğursuzluk hurafesi yüklü, dolayısıyla izlemeden
bir şeylerin ters gideceğini anlıyoruz.<br />
Film 16 mm ve siyah-beyaz çekilmiş, kaymak gibi görüntüleri
barındırıyor. Filme ilk dakikalarından başlayan bir görsel haz, aynı
doğrultuda da gerilim hakim.<br />
<br />
<b>-Spoiler -</b>
<br />
Fransa’da ailesiyle zor şartlar altında yaşayan Sebastian çatı onarım
işi yapmaktadır. En son onarım yapmakta olduğu evin sahibi yaşlı adam
uyuşturucu bağımlısıdır, tuhaf işler çeviriyor ve tuhaf adamlarla
Sebastian’ın anlamadığı konulardan bahsediyodur. Çatı onarımı sırasında
evde neler döndüğünü anlamaya çalışır fakat pek de bir şey anlamaz. Tek
anladığı bir zarfın gelecek ve bu zarfın adama para kazandıracak
olmasıdır. İlerleyen zamanda ev sahibini küvette ölü olarak bulurlar.<br />
Sebastian bu durumdan faydalanarak tesadüf eseri eline geçen zarftaki direktiflere uyarak bir yolculuğa çıkar.<br />
Bu yolculuğun sonunda vardığı yerde artık o numara 13’tür ve
gerçekten kötü bir belanın içerisinde yer alır. Kendi ayaklarıyla
vardığı bu yerde zorla kötü bir oyuna dahil edilir. Garip tutkuları
olan, zengin aynı zamanda da sadist diyebileceğimiz onlarca adam, Rus
ruleti için içlerinden seçtikleri biri üzerine bahse girerler. Bu oyun
çok iyi paraların döndüğü zengin işi bir tutku, bir heyecandır.
Karakterimiz tam da bu ortamda kurbanlardan birisi olmuştur, büyük
talihsizlik ama 13 sayısı ona uğursuzluk mu yoksa şans mı getirecek,
izleyip görmek lazım.<br />
<b>- Spoiler bitti</b><br />
<br />
Filmde kumarın vahimliği; dozu artırıldığında insanı nasıl büyük bir
canavara çevirebileceği konusu işlenirken diğer insanlara verilen
zararın da en yüksek hazlardan biri olduğu açıkça vurgulanıyor.<br />
Çekimlerin siyah- beyaz oluşu konunun dramatikliğini desteklemiş.
Film yavaş aksa da heyecan her ilerleyen dakikada artış gösteriyor.<br />
Bir de 2010’da filmin Amerikan versiyonu yapılmış, henüz izlemedim
açıkçası, izlediğimde çok fazla etkileneceğimi de düşünmüyorum. Bence
siz de 13 Tzameti’ yi izlemeden Amerikan versiyonunu izlemeyin.<br />
<br />
<b>http://www.imdb.com/title/tt0475169/</b><br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://2.gvt0.com/vi/54jn0_ugqco/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/54jn0_ugqco&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/54jn0_ugqco&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-30019610914447131282012-08-23T00:48:00.001-07:002012-08-23T00:54:24.658-07:00Sekiz Arıza Aşk Filmi<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWIgod5Hr2z-uvngk4ZFf-MkbcA4u1ERlQkydwjgV6bJAE8xutgqBx8nVk_KGtg_-h6NxPwwCGDl659P0caWkJUKDzwltbLsELGv9XanwOQ2tGsmq54ff6kBf6B5OBqfxImHUqNagMzjU_/s1600/bleeding-heart-20110126-1313211-640x500.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="250" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjWIgod5Hr2z-uvngk4ZFf-MkbcA4u1ERlQkydwjgV6bJAE8xutgqBx8nVk_KGtg_-h6NxPwwCGDl659P0caWkJUKDzwltbLsELGv9XanwOQ2tGsmq54ff6kBf6B5OBqfxImHUqNagMzjU_/s320/bleeding-heart-20110126-1313211-640x500.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
<br />
Aşk şahane bir şeydir; aşk huzur verir, aşk sert müzik dinletir, aşk
dış etkenleri kırar geçer, aşk gözleri parlatır, aşk geçici dış
müdahaleleri görmezden getirir, aşk mücadele etmeyi kolaylaştırır, aşk
kanı sulandırır, aşk kalp krizi ve kanser risklerini önler ve aşk birçok
şey, aşk çok güzel…<br />
Bu yüzden güzel birkaç aşk filminden bahsetmek istedim.<br />
Sekiz arıza aşk filmi diye başlık attım, aslında 10 tane olacaktı ve
daha şık duracaktı fakat iki tane daha çıkaramadım. Birçok kült film var
aşk üzerine yapılmış buram buram romantizm kokan ama benim aradıklarım
tam da aşağıdaki liste tadında. Daha sert, daha tutku dolu.<br />
Aslında aşağıda bahsi geçen filmerin yönetemenlerinin diğer
filmleriyle de tamamlayabilirdim listeyi ancak bu sefer de anlamsız
olurdu bir liste oluşturmak. Belki ileride tamamlarım. Velhasıl neymiş
bu filmler görelim. Not: Numaralandırma gelişigüzeldir.<br />
<br />
<h2 style="text-align: left;">
1- Wild at Heart (1990)</h2>
David Lynch’in romantik yönünü çok seviyorum, adam çılgın bir bünyeye
sahip; fazla deli, anormal, hiçbir kategoriye yerleştirilemeyen,
sürreale fazla yakın filmlerinin yanında duygusal filmler yapmayı da
ihmal etmiyor. Blue Velvet de romantik ve deli bir filmdi fakat bu
filmde ekrana tıklayıp ‘’Heyy aşk var!’’diye uyarıyor resmen.<br />
Film aynı isimde bir romana dayanıyor, senaryo ve yönetmenlik Lynch’e
ait. Başrolleri Nicholas Cage (pek sevmesem de iyi oyuncu) ve Lynch’in
gözde oyuncularımdan Laura Dern paylaşıyor. Bir yol hikayesi.<br />
Filmin aşıkları Sailor ve Lula aşklarını yaşayabilmek için fazlasıyla
mücadele ediyor hatta bu mücadele içerisinde uzaklara gitmek bile var.
Bu denli mücadele gerektiren etken ise Lula’nın kötü ve çılgın bir kadın
olan annesi.<br />
Film büyük bir sarayda verilen bir davet ile başlıyor Sailor’a
yapılan bıçaklı saldırı esnasında Sailor adamı döverek öldürüyor ve
hapis yatıyor. Aralarındaki diyalogtan Sailor ve Lula’nın annesi
Marietta arasında bir şeyler olduğunu düşünüyoruz çünkü Marietta ölümcül
şekilde iki aşığı ayırmaya çalışıyor tabi ilerleyen dakikalarda
Lynch’lik bir şizofreni ile aşıkları birleştirmek istemediğini
anlıyoruz. Bıçaklı saldırı sonuncu adam öldürdükten sonra Sailor hapis
yatıyor ve çıktığında aşıklar tekrar birleşiyor.<br />
Film fazlasıyla romantik aynı zamanda da erotik sahneler içeriyor.
Mesela Bir diskoda Sailor mikrofonu kapıp aşkına Elvis şarkısı olan Love
me ‘yi söylüyor Lula adeta eriyor. Erotikliğe gelince çiftin birçok
cürretkar sevişme sahnesi var.<br />
Filmin sonlarına doğru Sailor tekrar hapis yatıp çıksa da film mutlu son ile bitiyor.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/QCQwumNQL9E?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
2- True Romance (1993)</h2>
Quentin Tarantino eli deymiş leziz bir film. Yönetmen Tony Scott, senaryo ise Tarantino’ya ait.<br />
Filmde birçok ünlü isim yer alıyor, tek tek saymayacağım. Bu filmin
aşık kahramanlarını Christian Slater ve çok güzel Patricia Arquette
canlandırıyor.<br />
Çizgi roman dükkanında çalışan ve sıradan hayatı olan Clerance bir
akşam yalnız başına film izlemeye gider ve bir kadınla tanışır. Bunun
güzel bir rastlantı, bir şans olduğunu düşünmüştür ama sonrasında bu
durumun arkadaşı tarafından yapılmış bir doğum günü sürprizi olduğu
anlaşılır. Karşılaştığı kadın Alabama bir eskorttur. Bu aşık olmalarına
engel olmaz ve güzel bir aşk yaşamaya başlarlar. Bu seferki engel ise
uyuşturucu satıcısı Gary Oldman’dir. Alabama onlara ait bir kadındır.
Zorluğu düşünün, aşk engel tanımaz tabi. Basit bir yaşam sahibi
dediğimiz Clerance gidip hepsinin hakkından gelir ve ellinde bir çanta
uyuşturucuyla geri geliri. Bu film de bir yol hikayesine dönüşür.<br />
İlk film ile arasındaki bir diğer benzerlik ise yine Elvis’tir.
Clerance şizofrendir ve gerçekte var olmayan arkadaşı ise Elvis
Presley’dir.<br />
Film mutlu sonla bitiyor ama yaşadıkları zorluklar oldukça sert.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/0AIbZDBC8tk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
</h2>
<h2>
3- Chungking Express (1994)</h2>
<h2>
</h2>
İki yorucu Amerikan filminden sonra bu kez yine aşk dolu bir Çin
yapımı film var üçüncü sırada. Yönetmenliği Won Kar –Wai’ye ait. Aşıklar
rolünü Tony Leung Chiu Wai ve Faye Wong (aşırı güzel) üstleniyor.
Takashi Kaneshiro ise yakışıklığı ile yine göz dolduruyor fakat gerçek
adam o değil.<br />
Film iki ayrı hikayeden oluşuyor bir tanesi Takashi’nin May isminde
bir kız tarafından 1 Nisan’da terk edilişini anlatıyor. Terk edilmiş bu
adam Doğum günü olan 1 Mayıs’a kadar kızın dönmesini bekler bu esnada
her gün son kullanım tarihi 1 mayıs olan ananas konservesi alır ve
onları yer. Nedenini izleyip öğrenin.<br />
Doğum gününde sarı peruk takan bir kadınla tanışır.( Bu kadının
hikayesi bambaşka.) Bu kadınla bir otel odasında uyurlar, bu onu son
görüşü olur. Bir fast food dükkanına girer orada Faye isimli bir kız
çalışıyordur, Faye Takashi ile değilde ilk bakışta karizmatik polisi
memuruyla göz göze gelir ve ona aşık olur ve böylece Takashi’nin
hikayesi son bulur ve Faye’nin hikayesi başlar. Polisin hostes bir
sevgilisi vardır. Kadın onu terk eder ve tüm çılgın mücadelesi sonunda
Faye ile Polisin aşkı başlar. Büyük uğraşlardan sonra bu da mutlu sonla
biter. Müzikler şahane.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/6pBeOHC2BWo?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<h2>
</h2>
<h2>
4- Going Home (Three-2002)</h2>
<br />
Doğu Garajı’na taşındığımın ilk günü sene 2007 üç genç kız oturup bir
diz üstü bilgisayardan izlemiştik bu filmi etkileyici bir film.<br />
Going Home, üç ayrı yönetmenin, üç kısa filminden oluşan Three
filminin üçüncü filmi.. En iyisi de Going Home şahsen. Filmin
yönetmenliği Peter Chan’a senaryo ise Jojo Hui ve Matt Chow’a ait. Bu üç
film aşkı anlatsa da asıl türü çoğu Uzak Doğu filmi gibi gerilim.<br />
Aşıklar; Yu ve Hai’er.<br />
Wai isimli bir polis memuru küçük oğlu Cheung ile birlikte tekinsiz
bir siteye taşınır. Cheung tuhaf bir şeylerin olduğunu siteye ilk
girdiği andan itibaren anlar ve huzursuz olur. Tuhaf bir komşuları
vardır. Her gün büyük siyah poşetlerle çöpe bir şeyler atar ve hiç
konuşmaz. Bir gün Cheung kaybolur. Wai oğlunu ararken tuhaf komşunun
dairesinden içeri açık kapıdan süzülür ve küvette yatan cansız bir
kadın bedeniyle karşılaşır. Yu duruma şahit olduğu için onu evde tutsak
eder. Aslında karısının ölmediğini, onun yaşadığını üç gün içinde de
tamamen canlanacağını söyler. Onu da bu duruma mani olmaması için tutsak
eder. Fakat Wai’nin polis arkadaşları eve baskın düzenler. Yu
tutuklanır, karısını ise otopsi için bir tabuta koyup götürürler. Buna
izin vermek istemeyen Wai götürülen karısının ardından koşarken araba
çarpar ve ölür. Otopsi sonrasında kadının üç yıldan beri ölü olduğu
anlaşılır ama garip bir durum vardır. Kadının vücudu hala sapasağlamdır
ayrıca saç ve tırnakları uzuyordur. Olayın nedeni kaydedilmiş bir video
ile anlaşılır. Yu ve Hai’er doktordurlar ve kimyasal ilaçlarla tedaviye
asla inanamıyorlardır. Uzak Doğu tıbbına, bitki ile tedavi yöntemine
inanırlar. Hai’er üç yıl önce kanser hastalığına yakalanır, Yu’dan
kendisini öldürmesini ve vücudunu bitkisel yöntemlerle iyileştirmesini
ister. Yu karısını boğup öldürür ve üç yıl boyunca her gün onunla
konuşur, onu yıkar, saçlarını tarar, hiç bıkmadan tam üç yıl. Ayrıca
aynı durum Yu’nun başına da gelmiştr ve Hai’er ona aynı aşkla her gün
bakmış ve onu iyileştirmiştir. Bu filmin sonu kötü bitiyor çünkü Hai’er
uyanmaya yüz tutmuşken aşkı ölmüştür. Aslında belli de olmaz Hai’er,
Yu’yu tekrar diriltebilir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://1.gvt0.com/vi/GfTJL14ri_E/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/GfTJL14ri_E&fs=1&source=uds" /><param name="bgcolor" value="#FFFFFF" /><param name="allowFullScreen" value="true" /><embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/GfTJL14ri_E&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<h2>
</h2>
<h2>
5- Gadjo Dilo (1997)</h2>
Yaşadığı yer Pars’ten kalkıp Romanya’ya müzik aşkı için giden bir
adamın, gerçek saf aşkını buluşunun hikayesi. Müzikle harmanlanmış
şahane bir film.<br />
Aşıklar; Romain Duris ve Rona Harter. Senaryo ve yönetmenlik Tony Gatlif’e ait.<br />
Fransız bir genç olan Stephane kar kış dinlemez alır çantasını
babasından kalma kasetteki şarkıcı Nora Luca’yı aramak onunla tanışıp,
müzik yapmak için Romanya’ya gelir. Yolda Izidor adlı bir adamla
tanışır. Yaşlı adam Izidor ona Nora Luca’nın nerde olduğunu bildiğini
söyler ve yaşadığı kasabaya götürür. Burada zar zor anlaşsalar da ortak
yönlerinin müzik olduğu birçok iyi çingeneyle tanışır. Ona bir ev
verirler. Birkaç ay orada yaşar, Nora Luca’yı bulamaz ama çingenelerin
büyük müzik anlayışı sayesinde bolca müzik yapar ve orada Sabina isimli
bir Çingene kadına aşık olur. Birlikte hayatın tadını çıkarırlar, doğa
ortamında pek de zorluk yoktur, aşkları için mücadele etmelerine gerek
de yoktur. Ayrı dünyaların insanı diye anlayışları da yoktur dolayısıyla
sonu mutlu biter.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/74RdfFfN24Q?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
6- Room In Rome (2010)</h2>
<h2>
</h2>
Şimdi en sevdiğim yönetmenlerden Julio Medem filminde sıra. Medem çok
derin aşk hikayelerinin adamıdır, kalpleri alır, eliyle okşar çoğu
filminde.
<br />
Room In Rome’da bir gecelik bir aşkı konu etmiş. İmkansız bir aşk ve
tutku dolu bir gece. Yönetmenlik ve senaryo yine İspanyol yönetmene ait.
Aşıklar; Elena Anaya ve Natasha Yarovenko.<br />
İki genç kadın İtalya’da bir klüpte karşılaşır ve birlikte
eğlenirler. Dönüşte Alba, Natasha’yı odasına davet eder. Natasha kabul
eder, Alba lezbiyendir ve Nathasha’dan çok hoşlanmıştır. Aralarında
cinsel bir şeyler olacakken Natasha lezbiyen olmadığını hatta bir adamla
nişanlı olduğunu söyler ve Alba’nın ısrarlarına rağmen odayı terk eder
ama dönüşü çabuk olur çünkü Natasha telefonunu odada unutmuştur. Bu kez
aralarında bir şeylerin olmasını engelleyemez. Sabaha kadar sevişirler,
birbirlerine kendi hayatlarını anlatıp, ağlarlar, konuşurlar, çığlık
atarlar. Birlikte muhteşem bir gece geçirirler. Belki bir daha kimseyle
yaşayamayacakları aşkı, anlayışı, şefkati o gece tatmışlardır ama sabah
kahvaltı sonrası ayrılmak zorundadırlar. Aralarındaki aşk sır olarak
kalır ve aslında mutlu sonla biter. Kendi yollarına bu küçük sırla
giderler.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/V9mQE3FsFFQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
<b>7- Black Cat, White Cat (1998)</b></h2>
Emir Kusturica’nın en yorucu romantik komedi filmi. Hareketlilik ve
heyecan filmin ilk dakikasından son dakikasına kadar sürekliliğini
koruyor. Başrol aşıkları; Florijan Adzovich ve Branka Katic.
Kumarbaz ve işe yaramaz babası, Zare’yi borcu olan mafya babasının
kız kardeşiyle zorla evlendirmek ister. Zare ise Ida’ya aşıktır. Zorla
da olsa düğünleri yapılır evleneceği kız da Zare’yi istemez hayatının
aşkıyla evlenmek istiyordur. Bir anlaşma yaparlar ve gelin kaçar. Yolda
hayatının aşkıyla karşılaşır. Zare de artık Idayla evlenebilecektir.
Gelinin abisi kötü adam Dadan ile bol koşurturmalı bir mücadeleye
girerler. Sonunda her iki çiftin de istediği olur, düğünleri yapılır.
Filmin basit konusu sizi yanıltmasın içinde doğaüstü olaylara kadar her
türlü macera mevcut. Müzikler de cabası. Eğlenceli ve sürükleyici aşk
hikayesi ve mutlu son.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/LtMj4S1nWhg?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
<h2>
8- Bad Guy (2001)</h2>
Güney Koreli yönetmen Kim Ki Duk’a ait bir film. Aşıklar; Jae Hyeon Jo ve Won Seo.
<br />
Kim Ki Duk’un birçok romantik filminden en arızası budur bence. Bir
kadına ölesiye tutkun kötü bir adam, tutkunu olduğu bu kadına intikamla
karışık bir bağlılığı vardır.<br />
Film başladıktan sonra yine güzel ve zarif bir Kim Ki Duk kızı
görüyoruz, kimi zaman Kim Ki Duk pembesi elbiseler içerisinde, narin. Bu
güzel, üniveriste öğrencisi bayan erkek arkadaşını beklerken bir tacize
uğruyor ama bu başka şekilde ne sözle ne de elle taciz. Direkt kızın
dudaklarına yapışıyor hem de erkek arkadaşının yanında. Askerler ve
etrafta bulunan kişilerin müdehalesiyle zorla ayırıyorlar kızdan bu
adamı. Tacize uğayan kız kendinden özür dilemesini istiyor fakat adam
hiç konuşmuyor, askerlerden dayak yediği halde (meydan dayağı da
denilebilir) özür dilemiyor.<br />
Kız da herkesin gözü önünde adamı tokatlayıp, hakaret ediyor
yetmezmiş gibi bir de suratının ortasına tükürüyor. Her şey bu olaydan
sonra başlıyor zaten. Bu tükürüğün intikamı olacaktır elbet ama işin
için de büyük aşk ve tutkuda fazlasıyla mevcut.<br />
Bad Guy film boyunca konuşmuyor bir sahne hariç o da çarpıcı burada
izleyicinin yüzünde bir tebessüm bile belirebilir. Aşık da olsa kötü
adam her zaman kötü adamdır gibi bir mesajı var. Sonunun mutlu mu, kötü
sonla mı bittiği görecelidir.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/mjgRCgMHiZY?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe><br />
<br />
<br />
<h2>
</h2>
Sekiz farklı gözden, sekiz farklı arıza aşk hikayesi listesi burada
sonlanıyor. Hepsinin en büyük ortak özelliği sıkı mücadele; çiftler
alıyorlar sopayı, kılıcı önlerine çıkan her türlü düşman ile savaşıp bir
savaşçı gibi aşklarını koruyup sahip çıkıyorlar. Farklı örnekleri de
vardır tabi. Yazıyı 10′a tamamlamak umuduyla. Aşkla kalın ya da aşksız
siz bilirsiniz.<br />
<h2 style="text-align: left;">
</h2>
FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-77188280392502456922012-07-07T00:20:00.003-07:002012-07-07T00:22:45.899-07:00The Man Who Fell to Earth (1976)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyyb2QpBwGW_d6Ed7auggaumiN__n303dJmk3kD6ashshQeqodinZgCEq6N7uFa3hrWsNRP5Ngho_IjUmCxCSLNzDVMRk14gyi7jGZnPnkm_K_AXm1rVztwrHQqBlgdusIrJwhm8KZ9LCS/s1600/man_who_fell_poster_paslanmaz_kalem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjyyb2QpBwGW_d6Ed7auggaumiN__n303dJmk3kD6ashshQeqodinZgCEq6N7uFa3hrWsNRP5Ngho_IjUmCxCSLNzDVMRk14gyi7jGZnPnkm_K_AXm1rVztwrHQqBlgdusIrJwhm8KZ9LCS/s320/man_who_fell_poster_paslanmaz_kalem.jpg" width="193" /></a></div>
<br />
<span style="background-color: white; color: #444444;">Not: Paslanmaz Kalem sitesinde yayınlanmış yazım: www.paslanmazkalem.com</span><br />
<br />
İyi bir sanatçı olmanın yükü fazla olabilir ama şöyle de bir durum
var, sanatın herhangi bir dalında yaptığın işin hakkını veriyorsan hatta
en iyisini yapıyorsan, diğerleri senin için basittir belki ya da ister
istemez başka dalların içinde buluverirsin kendini. Yaşamış gibi
söylüyorum evet yaşıyorum. İyi şarkı söyleyebiliyorsan oynadığın filmde
rolünün hakkını verebilirsin ya da ister ver ister verme seni orada
gördüğümüzden dolayı çok mutluyuzdur. İşte David Bowie için de aynını
düşünüyorum. Benim için eşsiz müzisyenlerden. Karizmatikliğinden
bahsetmeme gerek yok herhalde yüzüne yaptığı makyajı bir kenara
bırakalım, giyimini, saçlarını hiç saymayalım bile. Adamın birbirinden
farklı renkte olan gözleri yeterlidir sanırım.<br />
Şimdi David Bowie iyi bir müzisyen, dansçı, aynı zamanda da aktör.
Neden? adam iyi bir sanatçı ve karakteristik yüz hatları ve fiziği var.
Bu karizma sahibi adamın şanı-şöhretinden yararlanmak aynı zamanda da
güzel bir adam olduğu için çirkinlerin bolca bulunduğu dünyaya düşürme
fikri çok da hoş olmuş. Şimdi gelelim filme.<br />
Yukarıda da bahsettiğim gibi dünyaya düşen bir adam var ki; filmin
ismi bu eylemden ibaret. ‘’The Man Who Fell to Earth’’ 1976 yapımı
İngiliz bağımsız yapımı, eskilerden duymuşluğum var. Bir ara TRT’de
oynamış bu film, çoğu sıkılıp kapamış. ‘’The Man Who Sold The World’’
çalsa kafalarını sağa sola yatırıp eşlik ederler ama… neyse.<br />
<br />
Filmi bir kategoriye sokmak gerekirse bilimkurgu diyebiliriz, gerçi
Bowie başlı başına bilimkurgu değil mi? ‘’Starman waiting in the sky/
he’d like to come and meet us/ there’s a starman waiting in the sky/
he’s told us not to blow it/ couse he knows it’s all worthwhile/ he told
me:<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/X5iOiLX5ppA?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
SPOILER -
<br />
<blockquote>
Filme geri dönelim, Dünya’ya Düşen Adam, uzayda bir
gezegende karısı ve çocuklarıyla mutlu mesut yaşam sürerken, ayağı kayıp
düşmüyor tabi ki, susuzluk problemi yaşıyorlar dünyaya gitmesindeki tek
amaç su bulabilmek.</blockquote>
<br />
<br />
Dünyaya iniyor inmesine fakat olaylar değişik boyutlar kazanıyor
mesela filmin adı bu noktada ‘’Dünyevi Zevke Düşen Adam’’ olarak da
değişitirilebilir.<br />
<br />
<blockquote>
Glam prensi David Bowie insan görünümlü uzaylı Thomas
Jerome Newton’u canlandırıyor. Kuraklıkla mücadele ederken çareyi
gezegen gezegen dolaşıp kaynağını aramakta bulan Newton, Dünya’ya da
uğrar. Dönmesi oldukça maliyetli olacaktır çünkü bir uzay gemisi inşa
etmesi gereklidir. Aslında para toplaması çok da zor olmayacaktır çünkü
oldukça zekidir ve bu sayede patentler alır, kendisine yardım edecek
birkaç kişi bulur. Böylece çok zengin olur. Bir otele yerleşirken
bavullarını taşıyan kat görevlisi hatundan etkienir, önde kadın arkada
Newton giderler çok hoş görüntüdür. Asansöre binerler tabi uzaylı Newton
çok kötü etkilenir hastalanır. Bu durum sonrasında Beefeater cin
bağımlısı, hoş kat görevlisi Mary-Lou ile ilişkileri başlar. Bu durum
dönüşünü yavaşlatır, uzun süre Dünya’da yaşar ve insanların
alışkanlıklarına kendini kaptırıp, uyum sağlamaya başlar. Bu sırada
sırrını da saklıyordur fakat bir gün evde dönüşür, dönüşüme meme
uçlarını çıkartmakla başlıyor, tam anlamıyla dönüştüğü esnada Mary-Lou
onu bu halde görür. Kadın fazlasıyla korkar ama uzaylı adama aşıktır.
Uzun süre görüşmezler.Daha sonra yine karşılaşıp bir süre görüşmeye
devam ederler. Yıllar geçmiştir, döneceği zamanlarda kendisinden
şüphelenen kişiler tarafından sırrı açığa çıkarılır, mesela x-ray’lerde
kemikleri görünmez, bu durum onun Dünya’da tıkılı kalmasına yol açar.
Yıllar geçer uzaydaki ailesi yavaş yavaş ölür, Mary-Lou yaşlanır, Newton
ise hala genç ve yakışıklıdır ama insani alışkanlıklar ve duygular
içerisindedir.</blockquote>
- SPOILER BİTTİ -<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnTGN1rJ4x6LINEPz8VYX_mXcok_hynoRdLlRtA8IN3bM-th8wqDImliTWkKQFJjeFG51unFAwGGUVonhFKTdBML28vd3SqhiHN-P1TnuWImMvIB5Y-IKaEHoXiSd-aEaBhrhWYyZah_kL/s1600/the_man_who_fell_to_earth_paslanmaz_kalem.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="252" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjnTGN1rJ4x6LINEPz8VYX_mXcok_hynoRdLlRtA8IN3bM-th8wqDImliTWkKQFJjeFG51unFAwGGUVonhFKTdBML28vd3SqhiHN-P1TnuWImMvIB5Y-IKaEHoXiSd-aEaBhrhWYyZah_kL/s320/the_man_who_fell_to_earth_paslanmaz_kalem.jpg" width="320" /></a></div>
<br />
<br />
Film, Walter Tevis’in aynı isimdeki romanından uyarlanmıştır. Filme
kült gözüyle bakılsa da kullanılan mekan ve kostümlerde yetersizlik
olduğunu düşünüyorum, filmin konusu oldukça özgün ve heyecan verici
fakat bu durum film çekimlerine yansıtılamamış, oldukça yavaş ilerliyor.
Tek heyecan unsuru uzaydan düşen Newton olmuş. Filme kamera açıları,
kurgular gibi sinemasal kurallar açısından bakılacak olursa direkt
sınıfta kalır. Özgün bir yapım gözüyle bakılırsa etkileyici ve sarsıcı
olabilir. Biraz daha zorlarsak konudan ders bile çıkarabiliriz.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/oKF5lHcJY9k?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-11378216196335906922012-06-29T00:51:00.000-07:002012-06-29T01:07:56.364-07:00Boxing Helena (1993)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiav-MLgwB8pqJ5zT-i5dEaPnayEVwm-VSKiPIbL9l2L40mfHN6i-jgw1V-1e7wgSw4p2onZN9o4RmV4yHp9XEjImRZvf7ZAp45tlMgXg270-sMjUJzzm9GHXSfnPo0ErZDJxskhv2naxtF/s1600/boxing_helena,0.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiav-MLgwB8pqJ5zT-i5dEaPnayEVwm-VSKiPIbL9l2L40mfHN6i-jgw1V-1e7wgSw4p2onZN9o4RmV4yHp9XEjImRZvf7ZAp45tlMgXg270-sMjUJzzm9GHXSfnPo0ErZDJxskhv2naxtF/s320/boxing_helena,0.jpg" width="228" /></a></div>
<br />
<span style="background-color: white; color: #444444;">Not: Paslanmaz Kalem sitesinde yayınlanmış yazım: www.paslanmazkalem.com</span><br />
<br />
<br />
Boxing Helena, Lynch soyadına yakışmayacak kötülükte hatta ödüllü kötü
film özelliği de taşımakta. Lynch soyadı derken tabi ki David olandan
değil de kızı Jennifer Chambers Lynch’den bahsediyorum. Film 1993
yapımı, senaryosu Philipe Caland’a ait, filmin yönetmenliğini yukarıda
da basettiğim gibi Jennifer Lynch üstlenmiş ayrıca kendisinin ilk
yönetmenlik deneyimi. Başrollerde Psikopat Cerrah Nick Cavanaugh’u
canlandıran Julian Sands ve Helena’yı canlandıran Sherilyn Fenn’ı
görüyoruz.
<br />
Helena rolü için ilk teklif Madonna’ya daha sonra da Kim Basinger’a
gider. Anlaşmazlıklar sonucu rol süper seksi Sherilyn Fenn’in olur.<br />
Sözde psikolojik gerilim filmi ama özde pek de hissedemiyoruz bu
durumu. Filmdeki bilinçaltı bozuk psikopat yetersiz kalıyor ve türü
havada kalmış bir filmi hayal gücümüzü devreye sokarak izlemek zorunda
kalıyoruz. Olayları pekiştirici sahneler değil de olaylardan bağımsız ve
gereksiz bir sürü sahne var. Kısaca konunun güzel ve özgün olmasına
rağmen gereken özen kurgulamada gösterilmemiş, biraz diş sıkılsa iyi
sahneler çıkabilecek potansiyeldeyken ya rehavetle çekilmiş ya da
acemilik engel olmuş bu duruma; oyunculukları saymıyorum bile.<br />
<br />
Filmden biraz bahsedecek olursak… Boxing Helena, evli bir cerrahın başka
bir kadına saplantı haline gelmiş aşkını ve zamanla bu aşkın seviye
atlayıp psikopatça bir tutku haline gelmesini anlatıyor. Nick’i
güzelliği ile deliye döndüren Helena oldukça serttir ve Nick ile zaman
geçirmiş olmasına rağmen adamın ilgisinden sıkılır ve oldukça katı
tepkilerle kendisini rahat bırakmasını ister. Daha sonra başka bir
adamla Meksika’ya gitmeyi planlar, her şey gideceği gün başlar. Hiç
ummadığı bir anda bu adama muhtaç kalacağını da bilmiyordur. Bir gece
önce çantasını Nick’in evinde unutmuştur. Nick çantasını Helena’ya
getirir fakat çantasının içinden önemli bir nesneyi çıkarmıştır.
Helena’yı kendisiyle eve gelmesi ve onu alması için ikna eder. Bayağı
zorlu bir uğraştır. Eve varırlar ve hiç beklenmeyen bir kaza ile
Helena’nın ayağı arabanın altında kalır. “Korkmaya gerek yok cerrah
var.” der gibi adam yaralı kadını kucaklar. Artık tutkusu ellerindedir
ve bu tutkuyu kendine tutsak etmek için evdeki heykellere benzeyen bir
kadın yaratır ve kadın artık onundur. Acaba gerçekten de öyle mi yoksa
film üstte akarken altta aslında başka yerde takılıp kaldı da biz mi
bilmiyoruz? Sonunda yaşayacağımız şokla anlıyoruz artık bunu.<br />
<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/QgsUUFYLSoQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br />
Yazıya film kötü diye giriş yapmıştım. Tamam, film kötü çekimleri,
kurgusu vs. sonu vasat ama hafife alınamayacak bir hikayesi var.
Dışarıdan bakılınca gerçekten de ilgi çekici ve özgün bir konu ve en
büyük sorun hikaye aktarımının yetersiz kalması; aynı zamanda
oyunculuklarda da gözle görülür eksiklikler var. Helena’nın seksilik
olayı yüzde yüz aktarılmış fakat acı kısmının aktarımında yetersizlik
var.<br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://0.gvt0.com/vi/0om_x-PpWqg/0.jpg" height="266" width="320"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/0om_x-PpWqg&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<param name="allowFullScreen" value="true" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/0om_x-PpWqg&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash" allowfullscreen="true"></embed></object></div>
<br />
<br />
Kötü film olsa da benim sevme nedenlerim var; konu güzel dedik, bir de
Misfits film yayınlandıktan 6 yıl sonra bir şarkısını yapmış. 1999,
“Famous Monsters” albümünde çok sevdiğimiz eski Misfits solistlerinden
Michale Graves’in yorumuyla “Helena”. Filmin konusu güzel, şarkı iki kat
daha güzel. Filmle ilgili söyleyeceklerim bu kadar. Hayal gücünüze
güveniyorsanız izlemenizde fayda var. <br />
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-40035317266570430402012-05-28T10:43:00.002-07:002012-05-28T10:43:35.093-07:00Angst (1983)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOPNnhhlOHivVf_tjnG2AULZygzGPpQhQwoKPeVKzUyK0rBcVuX4GLZO6Epm2SpIHoqIGd3vOax9oZIXmfRtbcppIGhhjmhzw3bUhvgM7SpXANc_XShs7va7Zn2PMhojzaHP80yZLZGbGy/s1600/Angst2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOPNnhhlOHivVf_tjnG2AULZygzGPpQhQwoKPeVKzUyK0rBcVuX4GLZO6Epm2SpIHoqIGd3vOax9oZIXmfRtbcppIGhhjmhzw3bUhvgM7SpXANc_XShs7va7Zn2PMhojzaHP80yZLZGbGy/s320/Angst2.jpg" width="227" /></a></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white; color: #444444;">Not: İyi 'Kötü Film' sitesinde yayınlanmış yazım. </span><a href="http://iyikotufilm.com/" style="background-color: #fefdfa; color: #c3226a; text-decoration: none;">http://iyikotufilm.com/</a><span style="background-color: white; color: #444444;"> </span>
</div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Angst, Gerald Kargl tarafından yazılıp yönetilmiş, senaryosu ise Zbigniew Rybczynski’e ait bir Avusturya filmi. Başrolde gördüğümüz psikopat karakterini Erwin Leder canlandırıyor.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Hikaye, adını bilmediğimiz bir psikopat katilin büyük ölçüde haz aldığı cinayet tutkusunu anlatıyor. Film sadece bir seri katilin hapishaneden çıktığı ilk gün işlediği cinayetleri ve yakalanıncaya kadar sürdürdüğü ertesi gününden ibaret. Hikayeyi daha doğrusu şahit olduğumuz sahnelerin anlatımını bizzat katilin ağzından dinliyoruz, aynı zamanda olup biten olaylar hakkında başka kişilerin duyguları veya yorumlarına şahit olamayıp sadece olan biteni izlediğimizle kalıyoruz.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Film bir tutuklunun hapishanede geçirdiği son saatlerinin görüntüsüyle başlıyor. Çıktıktan sonra ne yapması ve nereye gitmesi gerektiğini bilemiyor, herhangi bir taksiye biniyor ve ilk cinayet girişimini orada gerçekleştiriyor. Biz de katilin ne denli hasta olduğunu veya çok kötü bir geçmişe sahip olduğunu monoloğundan anlıyoruz. Gidecek bir yeri yok sadece çocukluk travmalarının suçlularını bulup öldürme hissi ve bunun sonsuz hazzını tüm bedeni ve ruhuyla hissetme duygusu var. Ancak psikopat çok heyecanlı, aklı fazlasıyla dağınık. Cinayet amaçlı girdiği evde yaşadığı psikolojiden anlaşıldığı gibi; Psikopat’ın cinsel tutkusu işlemek istediği cinayetlerle özdeşleşmiş, bundan dolayı işe kalkışmadan önce oldukça heyecanlanıyor ve kontrolünü bir müddet kaybediyor. Sonrasında her yer kan revan ve hazdan mutlu bir katil. Tabi bu hazzı sürekli yenilemesi gerekli. Yakalanıncaya kadar tabi.<span id="more-7340" style="border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"></span></span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Kamera şovları filmin ilk saniyelerinden itibaren başlıyor ve filmin son anlarına kadar devam ediyor. Yönetmen çok başarılı açılardan olayları yakalayıp filme daha da bir heyecan katmış. Bir ara kendinizi oralarda bir yerlerde olayları izliyor gibi hissedebilirsiniz. Psikopatı canlandıran Erwin Leder tam bir karakter oyuncusu, tüyler ürpertici mimikler ve performansıyla filme gerçekçi bir hava katmış. Onun sadece birkaç cinayetini ve aklından geçen cinayet planlarını duyuyoruz ama yüzüne, gözlerine bakınca hapishane yıllarının öncesinde de kendisini görebiliyoruz.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Angst, insanların çok küçük yaşlarda yaşadığı şiddet ve seks travmalarının, ileriki yaşamına nasıl da büyük ölçüde yansıdığının en iyi örneklerinden biri ve maksimum 80 dakikalık bir filme bu durum büyük bir netlikle yansıtılmış. Psikopata göre cinayet işlemek oldukça doğal ve gurur duyulacak bir davranış, son sahnelerde üç cesedi yanına almak istemesi ve daha sonra öldüreceği kişilere onları gösterip yaşayacakları ve suratlarında belirecek dehşet ifadesini düşünmek bile onu mutlu ediyor. Sadizm onun büyük hazzı, istediği her hangi birini bu oyuna dahil eder ve geçmişinden birilerinin yerine koyarak kolaylıkla onları öldürebilir.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Angst, en iyi katliam filmlerinden biri. Oldukça rahatsız edici ve karanlık bir yapıya sahip ayrıca gerçekçi bir film. Böylesi iyi iş çıkarmış yapımcılar, yönetmen ve senaristin bir daha bunun gibi bir iş çıkarmamaları bu filmin üstüne diyeceğimiz bir şey yok der gibi.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<object width="320" height="266" class="BLOGGER-youtube-video" classid="clsid:D27CDB6E-AE6D-11cf-96B8-444553540000" codebase="http://download.macromedia.com/pub/shockwave/cabs/flash/swflash.cab#version=6,0,40,0" data-thumbnail-src="http://1.gvt0.com/vi/cfqN2wuH_Ck/0.jpg"><param name="movie" value="http://www.youtube.com/v/cfqN2wuH_Ck&fs=1&source=uds" />
<param name="bgcolor" value="#FFFFFF" />
<embed width="320" height="266" src="http://www.youtube.com/v/cfqN2wuH_Ck&fs=1&source=uds" type="application/x-shockwave-flash"></embed></object></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-19578473242850259792012-05-27T01:49:00.001-07:002012-05-27T01:50:21.069-07:00Don't Torture a Duckling (1972)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtAlPG5WE2sRgKzLm-FUM6P3XsQdJS19mIxzqxTTIxZ_9ibRdFnYBx7DnTuoE7wsr4YQ3dEzRuQEcua3zB8OWiSc6bptrSxoR2YQxPg-qMAesmxQGh4GBL2suoUCzoJ1ZJjItBxA3YMekV/s1600/DontTortureaDuckling.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjtAlPG5WE2sRgKzLm-FUM6P3XsQdJS19mIxzqxTTIxZ_9ibRdFnYBx7DnTuoE7wsr4YQ3dEzRuQEcua3zB8OWiSc6bptrSxoR2YQxPg-qMAesmxQGh4GBL2suoUCzoJ1ZJjItBxA3YMekV/s320/DontTortureaDuckling.jpg" width="228" /></a></div>
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><span style="background-color: white; color: #444444;">Not: İyi 'Kötü Film' sitesinde yayınlanmış yazım. </span><a href="http://iyikotufilm.com/" style="background-color: #fefdfa; color: #c3226a; text-decoration: none;">http://iyikotufilm.com/</a>
</span><br />
<br /></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Don’t Torture a Duckling, gore’un usta ismi Lucio Fulci’nin yönetmenliğini yaptığı, başrollerinde Florinda Bolkan, Barbara Bouchet, Tomas Milian gibi karakteristik yüzlerin yer aldığı 1972 yapımı bir film. Film aslında yönetmen açısından bir önem taşıyor, çünkü Fulci’nin ilk şiddet efekti içeren sahneleri bu filmle başlıyor ve devamı diğer filmleriyle geliyor.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Hikaye İtalya’nın güneyinde, insanların ritüelleriyle yaşadığı küçük bir kasabada geçiyor. Fakat kasaba çocuklarının başı derttedir. En tanınanlarından üçü seri şekilde öldürülür. Birçok şüpheli vardır; çocukların ‘Big Baby’ diye alay ettikleri röntgenci Giuseppe veya voodoo büyüsü ile haşır neşir Francesco, bir de ilk sahnede kanlı ellerle gördüğümüz kadın Maciara var. Maciara, ölü çocuk doğurmuş ve akli dengesini bu nedenle kaybetmiştir. Maciara ölen üç çocuğun kilden vodoo bebeklerini yapmıştır ve en fazla şüpheyi o çekmiştir. Aslında bir de arsız, kendini reşit olmayan bir çocuğa izleten, şehir kızı Patriza var işin içinde. Acaba hangisi katil? Hepsi sorgulanır fakat sanılanın aksine hiç biri suçlu değildir. Bu trajik ve şiddet dolu hikayenin asıl suçlusu en güvenilen adam mıdır yoksa? Bu sorunun cevabını Fulci sağ gösterip sol vurarak veriyor. Herkes aklı başı yerinde olmayan sosyal anlamda dışlanmış karakterlerden şüphelenir. Bu durum her daim güncel olan bir sorundur. Yönetmen bu durumu vurgulayarak aslında toplumsal bir mesaj da gönderiyor.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Don’t Torture a Duckling seri katil cinayetlerini barındıran bir film; fakat öldürülenler ne seksi kadınlar ne de katilin işine burnunu sokan adamlar. Bu kez çocuklar öldürülüyor ve başladığı andan itibaren bizi suçlu arama cümbüşüne ortak ediyor. Film boyunca, şüpheli birçok çılgın insan karşımıza çıkıyor.</span><span id="more-7305" style="border: 0px; margin: 0px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;"></span><span style="background-color: white;"> </span><span style="background-color: white;">Film kurgularına yerleştirilmiş ve çocukların yakınlarında aniden beliren karakterler iyice kafa karıştırıyor. Film İtalya’da küçük bir kasabada geçiyor ve katilin hedefi çocuklar; dolayısıyla çekimler genellikle çocukların oynadığı açık alanlarda geçiyor. Kamera açıları oldukça şık fakat yönetmen zoomları gereğinden fazla kullanmış. Bu durum zaman zaman filme ucuz bir hava katıyor. Yönetmenin kapalı mekanların ihtişamından yararlanamayacak olması dezavantaj fakat kasabanın dış mekanlarında bulunan mağara türü alanlar korku havasına oldukça destek veriyor. Film devam ederken bizim de şüphelenmiş olduğumuz karakterler bir bir gözaltına alınıyor ve onlar sorgulanırken yaşananlar gerilimi arttırıyor; Maciara’nın kriz sahnesi gibi. Ayrıca yine Maciara’nın zincirlerle parçalanıp, canice linç edildiği unutulmaz sahne (tabi bu esnada zincirin ete vuruşu ve deriyi parçalama anlarını gördüğümüz gibi seslerini de işitiyoruz. Müziğin değişimi ise olayın ne kadar vahim olduğunu anlatır cinsten) çocuk cinayetlerinin yanı sıra filme değişik bir heyecan katıp film boyunca temponun düşmemesine yardımcı oluyor. Ayrıca gaddarlığın çılgın kişilikle bir alakasının olmadığının sinyallerini bu zavallı kadını cezalandırmayı görev biçmiş kasaba sakinleri ile veriyor.</span></div>
<div style="border: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
</div>
<div style="border: 0px; margin-bottom: 10px; outline: 0px; padding: 0px; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Ahlaki kavramların tabu haline geldiğini ironik olarak sergileyen bir film Don’t Torture a Duckling. Bir grup kişisel bozuklukları olan insanların sırayla şüphe uyandırması şeklinde kurgulanan film, Fulci’nin diğer filmleri gibi vahşi ve rahatsız edicidir ama kariyerinin en önemli adımlarından olma özelliği taşır.</span><br />
<span style="background-color: white;"><br /></span><br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/fWbL3Aib7T0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<br />FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-53858110319638241692012-05-14T08:20:00.001-07:002012-05-14T08:20:53.627-07:00Opera (1987)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTGTGeQ-b-1xGn1qbgmHN3JF6AtAqAQ5OmHed2W1JwY_YUFttWCTnBI8ODTFnWbGTo5xO5ZSyKAc-fpI1oRwHDBTLF1seARDTSGiDzcTCS1CbOPf7_VbrEQqfm3cGhwuNUsF2GJj760OIb/s1600/Terror_at_the_Opera.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhTGTGeQ-b-1xGn1qbgmHN3JF6AtAqAQ5OmHed2W1JwY_YUFttWCTnBI8ODTFnWbGTo5xO5ZSyKAc-fpI1oRwHDBTLF1seARDTSGiDzcTCS1CbOPf7_VbrEQqfm3cGhwuNUsF2GJj760OIb/s320/Terror_at_the_Opera.jpg" width="238" /></a></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Not: İyi 'Kötü Film' sitesinde yayınlanmış yazım. </span><a href="http://iyikotufilm.com/">http://iyikotufilm.com/</a></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Amerika’da “Terror at the Opera” ismiyle vizyona giren film, 1987 yılında Dario Argento tarafından yazılıp, yönetilmiş bir İtalyan giallo filmi. Başrolleri Cristina Marsillach, Urbano Barberini ve Ian Charleson paylaşıyor.</span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Film Argento’ya ticari anlamda oldukça getiri sağlamıştır. Zaten filmi de izlediğimiz zaman sinemasal değerini bir kenara bırakıp, “sex-murder” açısından bakılacak olunursa, ticari bir kaygısının olduğunu fark etmememiz mümkün değil. Filmdeki cinayet sahneleri yine filmin genelinde olduğu gibi oldukça başarılı. Filmin türüne yakışır abartılı kamera açıları ve yine abartılı dekorlardan kaçınmamıştır. Şiddet ve müziğin mükemmel uyumu da gözden kaçmıyor ve film boyunca İtalya’nın Rönesans ruhuna yakışır, bir birinden güzel klasik eserleri dinlerken, araya katilin ruhunu yansıtan ve bizi daha da bir telaşa sokan rock soundları girdiğinde tadından yenilmez bir hal alıyor. Opera salonundaki kuşların gözünden çekilmiş sahneler kamera hareketlerinin bir kuş gibi oradan oraya yalpalanması oldukça baş döndürücü, “bu gerilim bitsin de haydi artık odaklansın” diye umutla beklenilebilir. Ayrıca Argento, ilham kaynağı Hitchcock’un röntgenci sinema ruhuna saygı duruşunda bulunmaktan geri kalmamış.</span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Bir parça da filmin konusuna değinelim. 17 yaşındaki Betty, Verdi’nin Macbeth’indeki (İtalyan besteci Verdi’nin, Shakspeare’in Macbeth’ini temel alarak bestelediği 4 perdelik opera eseri) başrol oyuncusunun ayağını sakatlaması ile bu rolü alma şansı yakalar.<span id="more-7211" style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;"></span> Aslında bu kariyeri açısından büyük bir şanstır fakat Betty’e göre Macbeth kötü şans getiren bir eserdir ve eline geçen bu fırsatı bir parça isteksizlikle kabul eder. Çocukluğundan beri hayalle kabus arası gördüğü ama maskeli yüzünü hiç göremediği psikopatın hedefi haline gelir. Fakat Betty bunu bilmiyordur. Yavaş yavaş çevresindeki insanlar ölmeye başlar. Psikopat katil, cinayetleri esnasında Betty’i bağlar ve göz kapaklarına iğnelerle kaplı birer bant yerleştirir. Betty’nin çığlıkları ve korkularına şahit oluruz o esnada fakat kurtulduğu zamanlarda oldukça soğukkanlıdır. Belki de sürekli gördüğü rüyası sayesinde. Final opera performansından sonra katil ortaya çıkar, tabi burada katili teşhis edenler de çok önemli. Nihayetinde Betty gördüğü rüya ile ilgili geçmişiyle bir yüzleşme yaşar.</span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Filmde Macbeth’in uğursuzluğundan söz edilmiştir ki filmin çekim esnasında da birçok kaza ve teknik aksaklıklar yaşanmıştır. Hatta Argento’nun babası film henüz çekim aşamasındayken hayatını kaybetmiştir. Macbeth içeren bir oyun sahneleme, film çekme ya da oyuncu olma gibi bir planınız varsa bir kez daha düşünün derim. Şaka bir yana, sonunda hüsrana uğratsa da daha önce de bahsettiğim gibi, geniş kamera açıları ve film boyunca kullanılan müziklerle beslenmiş iyi bir film, “katil kim?” oyununa katılmak ve bir Dario Argento şölenine katılmak için izlenmeye değer.</span></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/wh2t2DihiZI?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="background-attachment: initial; background-clip: initial; background-image: initial; background-origin: initial; border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: Tahoma; font-size: 13px; line-height: 20px; margin-bottom: 10px; outline-color: initial; outline-style: initial; outline-width: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-90037175412930994072012-05-06T02:27:00.000-07:002012-05-06T02:27:51.386-07:00IZO (2004)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnKYiWDfgKtSGGccACHV-eRxpMAzb_p3GiSvjqbj23H_zsSLg0dInf4z2q1sSx90RO6CibWlqIRDBLrLgRrDnL8FhF0wKnN5aGHnzXICcONAjtgXLG-4ZDhpjWSO0d90QUPnfR9n-tiyVF/s1600/0izo_tokyo_shock.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgnKYiWDfgKtSGGccACHV-eRxpMAzb_p3GiSvjqbj23H_zsSLg0dInf4z2q1sSx90RO6CibWlqIRDBLrLgRrDnL8FhF0wKnN5aGHnzXICcONAjtgXLG-4ZDhpjWSO0d90QUPnfR9n-tiyVF/s320/0izo_tokyo_shock.jpg" width="223" /></a></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Not: Korku Sitesi'nde yayınlanan yazım. </span><a href="http://korkusitesi.com/">http://korkusitesi.com/</a></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<br /></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Izo, bir Takashi Miike filmi. Miike, Hideo Gosha’nın ”</span><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">Hitokiri (1969)</strong><span style="background-color: white;">”sinin ana karakteri tek bildiği öldürmek olan tetikçi Samuray Izo Okada’ya yeniden hayat vermiştir; zorbaların kullanıp attığı bu adam kendisine verilen yeni hayatta hesap sormak için var olacaktır. Başrollerde Kazuya Nakayama, sürpriz oyuncu Bob Sapp, Ryuhei Matsuda, Kaori Momi, ve ayrıca ünlü yönetmen/oyuncu Takeshi Kitano’yu da görüyoruz. Senaryo Sginegori Takechi’ye ait. Filmi belirli bir kategoriye yerleştirmek imkansız; aksiyon, savaş, thriller, bilim-kurgu ve bir çok türü içinde barındırıyor. Hikaye Japonya’da geçiyor ve işin ucunda iyi bir yönetmen var dolayısıyla beklentimiz büyük oluyor. Miike bu filminde de bolca gerilim teması ve kan kullanmıştır ama her zaman yaptığının aksine estetik kaygılardan uzak kalmıştır. Bunu da birbirinden bağımsız birçok filmi olmasına değil de vermek istedikleri mesajın hiçbir sanatsal kaygının altında kaybolmasını istemediği gerekçesine bağlayabiliriz. Film oldukça uzun; bitmek tükenmek bilmez aksiyonun yanı sıra uzun ve anlamlı diyaloglar da içeriyor. ‘Izo’ başından sonuna kadar çeşitli göndermelerin yapıldığı güçlü eleştirel bir alt yapıya sahip. Film boyunca göndermelerin ardı arkası kesilmiyor; Japon ordusu, feodal sistem, eğitim sistemi, hükümet, din, evlilik ve annenin sahiplenme güdüsüne varıncaya kadar insanla alakalı ne varsa eleştiriyor ve bunların insanlar tarafından uydurulup geliştirilmiş birer saçmalık oldukları vurgulanıyor.</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Izo, 19. yüzyıl Japonyası’nda Izo Okada isimli bir samurayın çarmıha gerilip canice öldürülmesi ve günümüz dünyasında yeniden doğuşuyla başlıyor. Izo intikam için yeniden var olur. Artık ”Sistemden kopmuş, nadiren görülen isyancı bir ruh”tur. İsyanı ise insanlığa ve insani tüm duygularadır. İçinde insan olan tüm kokuşmuşluğu yok etmek, parçalamak, doğramak ve gücü yetinceye kadar herkesi öldürmek için programlanmış bir yaratıktır adeta. Izo’nun ulaşmak istediği bir hedef var ve o hedefe varıncaya kadar önüne çıkan her insanı öldürüyor, tabi insanlar hemen ona karşı bir ayaklanma başlatıyorlar, Izo soyut bir varlık olduğu için ölmüyor ama yara alabiliyor. Izo’nun kalbi annesinin bedenini iki parçaya ayırabilecek kadar sert. Film boyunca yakuzalardan askerlere, din adamlarından çocuklara herkesi öldürüyor, koşuyor ve bu esnada sürekli boyut değiştiriyor. (Bir ara ‘’Amok Koşucusu’’ gibi patlayacak diye korkmuşluğum var.) Film boyu koşuşturma ve ölümün yanı sıra sistemsel, ruhani ve duygusal anlamda sorgulamalar var. Mesela yine boyut değiştirdiği esnada ders işlenen bir sınıfa düşer. Sınıfta hoca çocuklara sorular sorar;<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;"></strong></span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">İlk soru:</strong> ”Aşk nedir?”<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">Çocuğun cevabı:</strong> ”Bir kelime, anlamı temel gerçekliği ile örtüşmeyen, bazen de bir sesin tınısıdır.”</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">İkinci soru</strong>: ”Demokrasi nedir?”<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">Çocuğun cevabı</strong>: ”İnsan medeniyetinin ürünü olan bir illüzyondur, insan medeniyeti tam olarak evrimleşmemiştir.”</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">Üçüncü soru</strong>: ”Ulus nedir?”<br style="margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px;" /><strong style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font: inherit; margin-bottom: 0px; margin-left: 0px; margin-right: 0px; margin-top: 0px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; vertical-align: baseline;">Çocuğun cevabı</strong>: ”İnsan beyninde olan saçma bir aldatmacadır. İnsanları hayvan sürüleri gibi bir araya toplayıp gütmek için yaratılmış, hayali bir fikirdir. Bir tarafın kurban olması gerektiği temel kurmacadır.”</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Şeklinde diyaloglar geçer ve öğretmene göre çocukların cevapları doğrudur. Filmde bunun gibi bir çok sert ve net replikler bulunuyor.</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Filmin müzikleri acid-folk tarzın müzisyeni Kazuki Tomokawa’ya ait, kendisini film esnasında sürekli araya giren gitarlı adam olarak görüyoruz, şarkılarını çıplak sesle ve isyankar bir tavırla söylüyor, bu sahneler gayet uzun tutulmuş, bu bir miktar stres yaratabilir.</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Sonuç olarak, Izo yaşama hakkı kazandıktan sonra zamanında kendisine insanlığını kaybettirmiş tüm herkesle savaşır, önüne çıkan eski patronlarını, düşmanlarını herkesi kılıcıyla doğrar. Kadın-erkek ilişkisini hayvani içgüdü olarak nitelendirir, ailenin toplumsal bir güdü olduğunu vurgular. Din-i sorgular, sorularına cevap ve bir kanıt bekler ama isteklerine cevap alamaz, önüne çıkan takım elbiseli insanlar vampire dönüşür bu kapitalizme göndermedir, filmin sonunda ‘’Yöneticilerin Kalesi’nde’’ gördüğümüz asker zombiler ise militarizme göndermedir.</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;">Film Miike takipçileri tarafından çok beğenilse de birçok kitle tarafından olumsuz yönde eleştirilmiş, sıkıcı bulunmuştur. Aslında film uzun olmasına rağmen oldukça akıcı muhakkak izlenmeli derim.</span></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/8nP-XnULq58?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div style="border-bottom-width: 0px; border-color: initial; border-image: initial; border-left-width: 0px; border-right-width: 0px; border-style: initial; border-top-width: 0px; font-family: arial, helvetica, clean, sans-serif; font: inherit; line-height: 16px; margin-bottom: 15px; padding-bottom: 0px; padding-left: 0px; padding-right: 0px; padding-top: 0px; text-align: justify; vertical-align: baseline;">
<span style="background-color: white;"><br /></span></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-49524160944770596302012-04-03T10:29:00.001-07:002012-04-03T10:29:27.445-07:00ATale of Two Sisters (2003)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf2gIGzBxCGI05sIJMqyeSv94Y9fFf5Ci8O3Ji77gHX3-Ns9BIfgBl8APp46ae9WJxTxevWEoA8qgodE5jYolOC4pv4sWrLln9Qkt66XL_ARzWXo3CTTj48VuTrF_iWNMkLZDGGK9xFnTH/s1600/a-tale-of-two-sisters_25285.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjf2gIGzBxCGI05sIJMqyeSv94Y9fFf5Ci8O3Ji77gHX3-Ns9BIfgBl8APp46ae9WJxTxevWEoA8qgodE5jYolOC4pv4sWrLln9Qkt66XL_ARzWXo3CTTj48VuTrF_iWNMkLZDGGK9xFnTH/s320/a-tale-of-two-sisters_25285.jpg" width="226" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>A Tale of Two Sisters,</i> 2003 Güney Kore yapımı psikolojik
gerilim filmi. Kim Ji Woon tarafından yazılıp, yönetilmiş, konusu bir halk
hikayesiden esinlenilmiştir. Güney Koreli korku filmleri arasında en çok
izlenenler arasında en üst sıralarda yer alıyor.</div>
<div class="MsoNormal">
Türkiye’de vizyona Karanlık Sırlar olarak girmiş olan bu
estetik harikası film, en sevdiğim filmler arasında en üstlerde yer almakta. Gerilim,
başarılı oyunculuklar, dekor, çekim açıları, müzik, kan, kurgu… her açıdan
beklentilerimi karşılıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj04Qy4fuAw5GnO31OO_M8kX06pMJhiLagePnB_UFfGuKQKGoOOz937jPavGm_mOG8ldeIeJVD94Qr_RiZgiFmv1pLpexY6WelGv3qLAeg0tXTb7mzLWqg4iCdOslKq-trl825ctqZTfi2E/s1600/a-tale-of-two-sisters2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="175" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj04Qy4fuAw5GnO31OO_M8kX06pMJhiLagePnB_UFfGuKQKGoOOz937jPavGm_mOG8ldeIeJVD94Qr_RiZgiFmv1pLpexY6WelGv3qLAeg0tXTb7mzLWqg4iCdOslKq-trl825ctqZTfi2E/s320/a-tale-of-two-sisters2.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<blockquote class="tr_bq">
---Spoiler---<br /><o:p> </o:p>Film bir hastanede başlıyor. Bir doktor ve genç bir kız
görüyoruz ilk sahnede doktor bazı sorular yöneltiyor fakat sorularına yanıt
alamıyor. Anlıyoruz ki bu genç kız akıl hastanesinde. Doktor hikayesini anlatması
için onu zorluyor, derken hikayeyi anlatmaya koyuluyor fakat biz bunun farkına
varmadan hikayeyi izlemeye başlıyoruz.<br /> Aynı zamanda farkında değiliz ki hikayeyi kişilik bozukluğu
yaşayan bu genç kızın gözünden izliyoruz., tabi olaylar çözülünceye kadar.<br /> Film boyunca konu ailenin yaşadığı evde geçiyor, bir- iki
küçük sahne dışında. Flashbeckler, hayaller, rüyalar ve olayın asıl özü
zamanında yaşadıkları kabus olayın yaşamlarına verdiği koskocaman yaranın
doğurduğu başka sonrunlar ve bir çok olayı bu kan rengi döşemeli evde
izliyoruz.<br /> <o:p> </o:p>---Spoiler---</blockquote>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgluY1DUmIXAUmjdGXKRyIKf6eflq89XrixXJbr0r4CX8SR3ZybspRLB9u0QCATBMWJGwIqclwhjVqgGxtdsIWACOtOeYwPSQaSL3TCD3Vz3ddmQ4N9dhRIIChsXioYS-BURxDmsXm2Vldl/s1600/600full-a-tale-of-two-sisters-poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="243" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgluY1DUmIXAUmjdGXKRyIKf6eflq89XrixXJbr0r4CX8SR3ZybspRLB9u0QCATBMWJGwIqclwhjVqgGxtdsIWACOtOeYwPSQaSL3TCD3Vz3ddmQ4N9dhRIIChsXioYS-BURxDmsXm2Vldl/s320/600full-a-tale-of-two-sisters-poster.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPNuPy672pk0D30A2yx9uYgZXY9vKxmbgjISoB8fW8OC918pAVOHzud1qn7fNEZO1edmDcBAxvENtzNPSXP3G0bsVRhReeUNlzwsi5yvkgSYibo6Oc4QEfITeBnAJTK1f8tSPhPxV7Pqud/s1600/A_Tale_of_Two_Sisters_6.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="210" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPNuPy672pk0D30A2yx9uYgZXY9vKxmbgjISoB8fW8OC918pAVOHzud1qn7fNEZO1edmDcBAxvENtzNPSXP3G0bsVRhReeUNlzwsi5yvkgSYibo6Oc4QEfITeBnAJTK1f8tSPhPxV7Pqud/s320/A_Tale_of_Two_Sisters_6.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yukarıda da belirttiğim gibi, film her açıdan izleyicinin
beklentilerini fazlasıyla karşılamakta.
Kim Ji Woon’un yaptığı en iyi iş diyebiliriz. Sert bir klasik müzik
soundunu anımsatan, kusursuzca seçilmiş dekor ve renkler, filmde gerilimi
sürekli kılıyor. Uzak doğu gerilimlerinin vazgeçilmezi zombiyi andıran
yaratıklar bu filmde de kullanılmış, filme doğaüstü bir özellik katsa da asla
estetik görünüm ve tadına zarar vermemiş adeta filmin daha güzel bir kıvama
ulaşmasına yardımcı olmuş diyebiliriz. Açıkça söylemek gerekirse kan en
çok Uzakdoğulu karakterlere yakışıyor,
estetiğin doruklarında olduklarını ve ürpertici görünmek veya ürpertiyi
hissettirmek için fazla çabalamaya gerek duymadıklarını düşünmekteyim. Yönetmen
bu durumdan iyi faydalanmış; filmde kusursuz güzellikte ve gizemli gerilimi
barındıran üç bayan, hislerini anlayamadığımız içine kapanık bir de baba
görüyoruz. Karakterler hikayeden bağımsız bir gizeme ve görünüme sahipler,
yaşadıkları ev ise gotik bir havası olan koyu ve pastel renklerin hakim olduğu
yine gizem ve gerilimi hissettiren, perili ev havasında, yer döşemesi kıp
kırmızı.</div>
<div class="MsoNormal">
Konu biraz karışık gelebilir bundan dolayı dikkatli
izlemekte fayda var. Her şey diyalog ve
görüntülerde saklı. Düğüm, olayların peşi sıra çözülmekte tabi hayal gücünüzü
de devreye sokun.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/anF5XiN8QY8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com3tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-74172820960309238412012-03-24T08:52:00.000-07:002012-03-25T22:05:23.373-07:00End of the Century: The Story of the RAMONES (2003) & Marky Ramone’s Blitzkrieg Tour/ Turkey (2012)<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhruCPV5dEtfFcOK56yJOY3ehHVRnRsMToXJyrOBs4N8auUpCtQomZbOiNrsFM-3eYdkAJEl6BUfduDLxxU7z1lxvL2A9OjnPrOADnbJa3Ni6eEwZJiy9iJeiRu0jF-PFPzpSved0OFkF9e/s1600/end+of+century.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhruCPV5dEtfFcOK56yJOY3ehHVRnRsMToXJyrOBs4N8auUpCtQomZbOiNrsFM-3eYdkAJEl6BUfduDLxxU7z1lxvL2A9OjnPrOADnbJa3Ni6eEwZJiy9iJeiRu0jF-PFPzpSved0OFkF9e/s320/end+of+century.jpg" width="215" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
<br />
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1m0Q6J9_gT5c9k4zXsDEypL_RD4Xf1YYR7MRZ2thwRMRPEsQth6Whb8eCQntKC5mCu83YHEKn0vEGqc-yQ3pINtVcQ3_aBeYXIwseVU780J63lR_YYdFrq6ECEj4C343muhqBH3RsDgdk/s1600/marky-ramone.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="199" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg1m0Q6J9_gT5c9k4zXsDEypL_RD4Xf1YYR7MRZ2thwRMRPEsQth6Whb8eCQntKC5mCu83YHEKn0vEGqc-yQ3pINtVcQ3_aBeYXIwseVU780J63lR_YYdFrq6ECEj4C343muhqBH3RsDgdk/s200/marky-ramone.jpg" width="200" /></a>Bugünlerde Marky Ramone’un Blitzkrieg turnesi vesilesi ile sevgili Michale Graves ile birlikte ülkemize teşrif edecek olmasının heyecanı ve mutluluğu içerisindeyiz. Bir Ramones üyesinin performansını izleyecek olmak oldukça sevindirici. Aynı ortamda birlikte nefes almak hoş olacak. Çoğumuz heyecanlıyız; yıllarca Ramones tişörtü, yırtık pantolon ve deri ceket kombinasyonuyla gezdik. O ruhu yaşadık, serserilik yaptık, oraya buraya ‘’Hey Ho, Let’s Go’’ yazdık... Şimdi şarkılarını canlı izlemeye geldi sıra, biraz geç oldu aslında. Gönül isterdi ki Joey babadan dinleyelim, kendimizi yerden yere vuralım ama olmadı. Her neyse geç olmadan bir üyesini izleyecek olmak bile heyecan verici. Marky’i de pek severim, Ramones imajını en iyi taşıyan üyelerden biridir kendisi. Artık seyredeceğiz, elini öpeceğiz vs. Konser boyu bir birinden keyifli Ramones parçalarını Misfits’in eski solisti Michael Graves’ten dinleyeceğiz. Bu da ayrı güzel, mis gibi bir olay aslında. Sonuç olarak 14 Nisan 2012’de Roxy’de görüşürüz. '<i>'Hey Ho, Let’s Pogo!'</i>' diyorum ve heyecanım dolayısıyla hızımı alamayıp, bu mutluluk yüreğimin bir köşesindeyken bir Ramones belgeseli olan ‘<i>’End of the Century’</i>’den bahsedeceğim, izlemeyen kalmasın.<br />
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj95UB0IZN9nbLF4znvOJD6j9c8fYBU3tYKJmizNSCuCSLeg7CQbcfqzu-hVRg1ZwAUZW-ggH2x3gZ1PfSXNW7i7YOPsZR5ttR3qQdLAzjJ6ovK_8gJebSXU1zXzRn8RbjAAh9JITRTB1CL/s1600/end-of-century-02.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj95UB0IZN9nbLF4znvOJD6j9c8fYBU3tYKJmizNSCuCSLeg7CQbcfqzu-hVRg1ZwAUZW-ggH2x3gZ1PfSXNW7i7YOPsZR5ttR3qQdLAzjJ6ovK_8gJebSXU1zXzRn8RbjAAh9JITRTB1CL/s320/end-of-century-02.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>End of the Century:</i> 2003’de Jim Fields ve Michael Gramaglia tarafından yönetilen filmde Amerika’nın efsane punk rock grubu Ramones’un dünyasına ışık tutuluyor. Grubun 1970’lerden 1996’ya kadar,takriben 22 yıl kadar bir süre zarfı, yaşadıkları, kariyerleri, grubun dağılışı, Joey, Johnny ve Dee Dee’nin erken ölümleri ayrıca bir çok küçük- büyük detayı bu belgesel ile öğrenme fırsatı buluyoruz. Filmin adı Ramones’un 1980 <i>‘’End of the Century’</i>’ albümünden alınmış. Filmde gelmiş geçmiş tüm grup üyeleri ve grupla ilgili bir çok kişi yer alıyor; Dee Dee Ramone, Joey Ramone, Johnny Ramone, Marky Ramone, Tommy Ramone, C.J Ramone, Richie Ramone ve Elvis Ramone, Joey Ramone’un kardeşi ve annesi ayrıca gruba yakın diğer müzisyenler (Joe Strummer’dan Rob Zombie’ye bir çok kişi yer alıyor) ile de arşivden alınmış ve yeni röpörtajlar yer alıyor. Röportajlar uzun tutulmuş. Film boyunca, konser, turne görüntüleri gibi zevkle izlenen birçok bölüm var, müziklerle ve görüntülerle kıpır kıpır izlememizi sağlarken, gayet samimi ve açık konuşulan röportajlar sonucu grupla alakalı bilinmeyenleri keşfetmemiz için hayatlarına bir nebze ışık tutuluor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9sxBV2_9gj5xPiDnuOuFjEMy-PnMPduVsxOnBnVYv693qnI-0pzkst3h5CgGaRz8Wvi19rs4kIg4hYNlfsjbEb6esdgsXLl4Rh4O6KJ-91VxmCqP79QHFSqCn86Pvng8C6op0QfQRsUTO/s1600/end-of-century-04.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg9sxBV2_9gj5xPiDnuOuFjEMy-PnMPduVsxOnBnVYv693qnI-0pzkst3h5CgGaRz8Wvi19rs4kIg4hYNlfsjbEb6esdgsXLl4Rh4O6KJ-91VxmCqP79QHFSqCn86Pvng8C6op0QfQRsUTO/s320/end-of-century-04.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Kısacası Ramones’un doğuşu, büyümesi ve bitişi. Grubun dağılımı sonrası yapılan projeler. ve en önemli üç üyesinin ölümünü Ramones belgeseli şeklinde izliyoruz. Aynı zamanda Dee Dee Ramone’un gruptan ayrılıp, Dee Dee King olarak r&b müziğe çok sert ve ani geçişi, sebepleri.<i> ‘’KKK Took my Baby Away</i>’’in üzücü hikayesi ve sonrasında Johnny’e bakış açımız. Melek Joey’nin, Ramones’un en büyük simgelerinden Logolu tişörtleri için kazanılan paraları paylaşırken grup üyelerinden birini bu paylaşımın dışında bırakması gibi ayrıntılar da yer alıyor. <br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPFnpGZqFBQC8KUT_pRbdgtE63-q4mYMkuBKEUshl2QUKr6wGW4go1gs4rRB8TTnsgmM3ipCagfGNECv6fH3sFOT5AROHiuV6j0GBGJ69Xv7QlzpmHKC8U1r6wtUoUwz3_Re6kk0RoWNDK/s1600/51703451-600x406.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjPFnpGZqFBQC8KUT_pRbdgtE63-q4mYMkuBKEUshl2QUKr6wGW4go1gs4rRB8TTnsgmM3ipCagfGNECv6fH3sFOT5AROHiuV6j0GBGJ69Xv7QlzpmHKC8U1r6wtUoUwz3_Re6kk0RoWNDK/s320/51703451-600x406.jpg" width="320" /></a></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br />
Son olarak filmin soundtracklerinin bir çoğu Ramones parçalarından oluşmakta ayrıca; Iggy Pop ‘<i>’No Fun’</i>’, The Rubbets ‘’<i>Sugar Baby Fun</i>’’, Alice Cooper ‘’<i>I’m Eighteen</i>’’… ve bir çok farklı grup ve kişinin şarkıları bulunmakta. <br />
<span id="goog_1576603175"></span><span id="goog_1576603176"></span></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Yazıyı bitirirken etkinlik sayfasına bir göz atın derim.Mark Ramone şu sıralar ‘’Blitzkrieg Tour’’ haricinde, tarifi kendine ait bir makarna sosunu ‘’Marky Ramone’’ markası ile piyasaya sürmüş bulunmakta geri döndüğünde satış yoğunluğundan bir daha turneye çıkma fırsatı bulamayanilir benden uyarması :P</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnVBI_yZ4kSebm93qtVrFlGOB2ilAz79mP1NOr-AOnahh4rW_8_-y8QGkqXax3ci3bR30-SwixFc6BOvkxkNjB6EnGjbqRJLHfYeVQd_ztWcMCFGtKGZKEfws-F1-j7JwVczwGHSXOg5Od/s1600/551825_10150623805449039_538769038_9448032_521916049_n.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhnVBI_yZ4kSebm93qtVrFlGOB2ilAz79mP1NOr-AOnahh4rW_8_-y8QGkqXax3ci3bR30-SwixFc6BOvkxkNjB6EnGjbqRJLHfYeVQd_ztWcMCFGtKGZKEfws-F1-j7JwVczwGHSXOg5Od/s320/551825_10150623805449039_538769038_9448032_521916049_n.jpg" width="213" /></a></div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Etkinlik sayfası (Mood-Pro'ya teşekkürler): <a href="http://www.facebook.com/events/396502920359717/">http://www.facebook.com/events/396502920359717/</a><br />
<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/DNTRdcYOfN8?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
</div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-40803069674557028822012-03-11T01:17:00.001-08:002012-03-11T01:41:54.890-08:00¿Por qué se frotan las patitas? (2006)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv-vQKj7AYwoCVAzO2Bd5xVftGaUr-bgpddddESxpflQ4O5nOUWSTkQOf0ZDqwWmdNcgAXilpKEIngnr-bTtJNt3YXK4mcqkXfEW3n4-JUibZ0U3JlJ3dVeWjknWzyH5R8ZMn3dvcw5atn/s1600/1463152367_0d622c850b.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiv-vQKj7AYwoCVAzO2Bd5xVftGaUr-bgpddddESxpflQ4O5nOUWSTkQOf0ZDqwWmdNcgAXilpKEIngnr-bTtJNt3YXK4mcqkXfEW3n4-JUibZ0U3JlJ3dVeWjknWzyH5R8ZMn3dvcw5atn/s320/1463152367_0d622c850b.jpg" width="224" /></a></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt;">
¿Por qué se frotan las patitas?,
2006 yılında Alvaro Begines tarafından yazılıp yönetilmiş bir film. Müzikal
komedi tarzında, İspanya’nın anarşi ruhunun yansıtılmış olduğu kıyafet, mekan
ve tavırlardan anlayabileceğimiz hoş bir
film. Bununla birlikte Flamenko severlerin de hoşuna gidebilir; çoğu olay
müziklerle, müzikal bir havayla anlatılmış. Yalın bir dille anlatılmış akıcı
konuya ve kurguya sahip, sonlara doğru yol hikayesine dönüşüyor. Asıl konuya
gelirsek üç kadın ve onları anlamayan bir aile babası. Alışkanlıklar ve dominant
olmaya çabalayan bir eş, bir baba ve bir oğul; Luis (Vengo’dan tanıdığımız Antonio Dechent) .
Eşi, kızı ve annesi artık Luis’in davranışlarına tahammül edememektedir, Luis
bu kadınlarla sürekli tartışma halindedir. Karısı depresyona girmişti, kızı
özgür değildir ve annesini huzur evine yatırmak istemektedir. Tüm bu kadınların
hayatına çok fazla karışır ve günün birinde üçünü de aynı günde kaybeder. Hala
sinirli havalar takınan Luis, bu üç kadını bulmak ister, ona bu olayın
sebepleri de gereklidir ve onları bulması için bir dedektif tutar. Eşi kötü
psikolojiden arınmak için bir Budist kampına gider. annesi eski ve çok ünlü bir
Flamenkocudur ve yeniden şarkı söyleme için birkaç gençle karavana atlar ve
sahil kentlerine gider. Kızı ise sevdiği ve özgür biri olan sevgilisini aramaya
gider. Sanırım sonunda Luis’in aklı başına geliyor ve film mutlu sonla bitiyor.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18.0pt;">
Aile kavramı ve ilerleyen
yıllarda meydana gelen dejenerasyon basit bir dille vurgulanmıştır. Luis eşi
Monje ile yeterince ilgilenmez artık onu temizlik ve yemek yapan, çocukları
yetiştiren bir varlık olarak görmeye başlar. Kızının hatta annesinin hayatına
karışır onların üzerinde bir baskı oluşturur. Erkek egemenliğinin hayatımızı ne denle
etkilediği, bundan dolayı mutsuzlukların ve ayrılıkların olduğu bu filmle bir
kez daha hatırlatılmıştır. Bunun dışında oldukça eğlenceli müzikal sahnelere
yer verilmiştir. Pazar günü izlemek için ideal bir film.</div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVdQhkAT9C_mc7djlTj7T7Ut_CaXY320bmhzMXlweHbtvKOncIAtcLd0r875M0Ls8K3vvAGyMG32BNPY2SNCqP74gEPawcAPg3j5XLogV9PWvuH8bInvV_x33kqD-YwduXcAu7dvg_25QB/s1600/954.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjVdQhkAT9C_mc7djlTj7T7Ut_CaXY320bmhzMXlweHbtvKOncIAtcLd0r875M0Ls8K3vvAGyMG32BNPY2SNCqP74gEPawcAPg3j5XLogV9PWvuH8bInvV_x33kqD-YwduXcAu7dvg_25QB/s320/954.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM5-gd9wwfbmT1vGJqxIiF4IpoOSgqP1rKFmD__A_OObOoPwT85HiafhV2qElaUF9TQU0V-kcFi9EGIddFwMrTvcjvBdA1xEgepv5S2MSIejfuSa2CgGrUl0RrphoQEFXyB1XLWRFIN7TH/s1600/porqueseflp.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="192" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjM5-gd9wwfbmT1vGJqxIiF4IpoOSgqP1rKFmD__A_OObOoPwT85HiafhV2qElaUF9TQU0V-kcFi9EGIddFwMrTvcjvBdA1xEgepv5S2MSIejfuSa2CgGrUl0RrphoQEFXyB1XLWRFIN7TH/s320/porqueseflp.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr2QkYaD9AyKJlyOnJg2M0kNjaiAWGKSZT25RTSn-bzeBfb0iIfBDBKQkfGh5Cksl-0QDtkCkyERmUBnVaMxpE97NI5JGWHwteoxN559l2Rx0MrRwPv8ADmpeoe_K2oFfrFIiRpce5im4p/s1600/1463152373_91b5bd7052.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="216" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhr2QkYaD9AyKJlyOnJg2M0kNjaiAWGKSZT25RTSn-bzeBfb0iIfBDBKQkfGh5Cksl-0QDtkCkyERmUBnVaMxpE97NI5JGWHwteoxN559l2Rx0MrRwPv8ADmpeoe_K2oFfrFIiRpce5im4p/s320/1463152373_91b5bd7052.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaf8WUpqyDymgAMNYBbgdfj-4STZiPEy1R4RL1us99RNvGIy7Kif8yNRY1FXwdTD2jp8KqqssolgKGvgKGGQiqIKn9_Hpbmt4DD_KqeBS8riAgy9VNLmuzaz7mXskJAMbHeDRY60PH81Ie/s1600/017_rgb.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="215" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhaf8WUpqyDymgAMNYBbgdfj-4STZiPEy1R4RL1us99RNvGIy7Kif8yNRY1FXwdTD2jp8KqqssolgKGvgKGGQiqIKn9_Hpbmt4DD_KqeBS8riAgy9VNLmuzaz7mXskJAMbHeDRY60PH81Ie/s320/017_rgb.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/ljGSwqTszFk?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal" style="margin-left: 18pt;">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-14388764800460966012012-02-28T12:46:00.000-08:002012-02-28T12:46:40.650-08:00The Legend of 1900 (1998)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrOpoXWPp-WX8TL5x4mOUwVyl_DZERN00MFA7eJ6JT-EjXYGnj3USd3P0CbduCfbk64Q3KdI4VXxgKZGAlSwMil-46ijdNSBiLZXKkSxNOGX9tkq1HkOtsckhbGsyeDIkVF7sbjreraiqg/s1600/1900-efsanesi.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgrOpoXWPp-WX8TL5x4mOUwVyl_DZERN00MFA7eJ6JT-EjXYGnj3USd3P0CbduCfbk64Q3KdI4VXxgKZGAlSwMil-46ijdNSBiLZXKkSxNOGX9tkq1HkOtsckhbGsyeDIkVF7sbjreraiqg/s320/1900-efsanesi.jpg" width="217" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcdYu_7Mh2vFrEEMXWUECuzOrElRaaHF5Rxh3zpJQ7sOieilX5pEz-gL0wu9yZbUoedE2M6znE642-VoISkrazJFgGKOa1CfBHz_ABeTEDci-VkKlozj2uWSdNfh2CGxvhd1PBUMazqJIq/s1600/the+legend+4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="124" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhcdYu_7Mh2vFrEEMXWUECuzOrElRaaHF5Rxh3zpJQ7sOieilX5pEz-gL0wu9yZbUoedE2M6znE642-VoISkrazJFgGKOa1CfBHz_ABeTEDci-VkKlozj2uWSdNfh2CGxvhd1PBUMazqJIq/s200/the+legend+4.jpg" width="200" /></a><i>1900 Efsanesi</i>, Giuseppe Tornatore’ın yönettiği 1998 İtalyan
yapım bir film. Baş rolde en başarılı oyuncular arasında yer alan Tim Roth’u
görüyoruz. Müzikler Ennio Morricone’a ait.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRSqxRo-U_POjafgxKH3YFl-uuu8j4WU5Yd4W0gxPBM-xPn2mJXO0V_ylp-EgE3Pf-ZLDb8V8uw237wUbVf4G1NzY8S2MmQXFvjy8Hm5amzc1ugHcFCql1g9X6JHKKuxmp8rq5Wa8QTjfZ/s1600/the+legend+5.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgRSqxRo-U_POjafgxKH3YFl-uuu8j4WU5Yd4W0gxPBM-xPn2mJXO0V_ylp-EgE3Pf-ZLDb8V8uw237wUbVf4G1NzY8S2MmQXFvjy8Hm5amzc1ugHcFCql1g9X6JHKKuxmp8rq5Wa8QTjfZ/s200/the+legend+5.jpg" width="200" /></a><a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeBwL09J2Ffv4PmWan68n5HrjcFjNMA6oqQ-iHzOBrF1LBs4LEfpz518YwGARJK5S7WOPfSU59y7FE3OvAkTQb4d38gOkGKnZGqAGwTJwfPvRGs9efNlbRjzL-ZXhgK8K8jkzFpG4OVlEZ/s1600/the+legen+6.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="147" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgeBwL09J2Ffv4PmWan68n5HrjcFjNMA6oqQ-iHzOBrF1LBs4LEfpz518YwGARJK5S7WOPfSU59y7FE3OvAkTQb4d38gOkGKnZGqAGwTJwfPvRGs9efNlbRjzL-ZXhgK8K8jkzFpG4OVlEZ/s200/the+legen+6.jpg" width="200" /></a>Film hayatı boyunca bir gemide yaşamış ayağı karaya
basmamış bir müzisyeni konu alıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
Danny Boodman 1900 yılının ilk haftası,
Virginian adlı gemide piyanonun üstünde yeni doğmuş bir bebek bulur, bebek T.D.
Lemons yazan bir kutunun içindedir. Artık onun oğludur ve ona T.D Lemons 1900
adını verir. Bu çocuğu çok sever ve onu ellerinden almaları korkusuyla asla
gemiden indirmez. 8 yaşında Danny ölür, babası öldükten sonra da asla karaya
inmez, piyano çalmaya başlar ve muhteşem piyano çalıyordur. Gemiden inmeyen
efsanenin adı artık duyulmuştur. Dünyaca ünlü piyanist Jelly R. Morton (Bluse’u
yaratan adam) da bu namı duymuştur ve kendisine meydan okur. Duello için gemiye
gelir son derece artistik ve başarılı bir performans sergiler fakat 1900 Blues’un
babasını alt eder, muhteşem çalar, hatta efsane bir piyano çalış sahnesi
vardır, sigarayla birlikte. 1900 herkesi büyüler. Bu arada yaşadığı gemi artık
çok eskimiştir ve gemiden artık inmesi gereklidir. Tüm ısrarlara rağmen asla
gemiden inmez ve geminin imhasında hayatını kaybeder.</div>
<div class="MsoNormal">
Film konusu ve oyunculukları itibariyle çok başarılı.
Bununla birlikte ufak ayrıntılar da oldukça hoş yansıtılmış. Mesela 1900’ün ilk
kez kadın gördüğü an gibi. Öyle bir varlık görüyoruz ki onun gözünden adeta
hayran kalıyoruz Denizde çok farklı bir yaşam süren adamın hikayesi, hem kalbe
hem de müzikleri ile kulağa hitap eden bir film. Haydi izleyip bu masumiyete
ortak olalım.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/2uf-LDlZMFE?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-3326250511040447162012-02-24T04:13:00.001-08:002012-02-28T13:01:10.580-08:00Hit So Hard (2011)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOU_ILDEMPu6mvw3jT-dy3TRy3RheNVbMcwlB6Jcb1YgSdHZJbbvI1ByD7L0hLrXC_5yynqgkGd4-K3fJsInIn8-eA1okLkmKrrhlQIDoXhO23BbPjjWwsf715bVqeFWdvIrWmEIVSxUcC/s1600/hit_so_hard.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgOU_ILDEMPu6mvw3jT-dy3TRy3RheNVbMcwlB6Jcb1YgSdHZJbbvI1ByD7L0hLrXC_5yynqgkGd4-K3fJsInIn8-eA1okLkmKrrhlQIDoXhO23BbPjjWwsf715bVqeFWdvIrWmEIVSxUcC/s320/hit_so_hard.jpg" width="216" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtwPC3HmBhbIZse6Jk6ARYRDOflPYjFlP00sPsBi-cEA-sOW8NLBajXMzhdrkfDcTtvLB7XwoGxI_bqByrUfLFFspVSjcdW3CEMz2yr88ri9qpcj0w5zAp7KvwU8ctWU5Q6unftKF_3ZmE/s1600/hit_so_hard+(1).jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="153" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhtwPC3HmBhbIZse6Jk6ARYRDOflPYjFlP00sPsBi-cEA-sOW8NLBajXMzhdrkfDcTtvLB7XwoGxI_bqByrUfLFFspVSjcdW3CEMz2yr88ri9qpcj0w5zAp7KvwU8ctWU5Q6unftKF_3ZmE/s200/hit_so_hard+(1).jpg" width="200" /></a><i>Hit So Hard</i>, Türkiye’de bu yıl !f Film Festivali kapsamında
gösterime girdi. Hole müzik grubunun bir dönem davulculuğunu yapmış en önemli
üyelerinden lezbiyen prenses Patty Schhemel’in hayatına dayalı olarak kameraya
alınmış bir belgesel film. Yönetmenliği P. David Ebersole’a ait. Filmin adı, Hole’un
<i>Celebrity Skin</i> albümde yer alan <i>‘Hit So Hard’</i> parçasından alınma. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuwrwbfuH7aUQbQ7wr5Btp8YVbsw6LLT-l4BIOcGAdAqAsURsZXF_4LfXbVU5PKdQLJUjJ6_NLR-7Bbs-YH6Y2UrRVymVBxOoqIOlaFdP2IdE1-s9FjPosPoxYi4O9FgJJA7_v57bDIMhn/s1600/29100-banner-Hit-So-Hard-film-625.jpg" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjuwrwbfuH7aUQbQ7wr5Btp8YVbsw6LLT-l4BIOcGAdAqAsURsZXF_4LfXbVU5PKdQLJUjJ6_NLR-7Bbs-YH6Y2UrRVymVBxOoqIOlaFdP2IdE1-s9FjPosPoxYi4O9FgJJA7_v57bDIMhn/s200/29100-banner-Hit-So-Hard-film-625.jpg" width="175" /></a>Filmde Patty’nin bateristlik kariyerinden, uyuşturucuyla
mücadelesi ardından işsiz kalıp sokağa düşmesi ve kendini tekrar toparlamaısını
anlatıyor. Çok güçlü bir kadının yaşamına ışık tutuyorlar; Hole’le parlaması,
eşcinselliği, uyuşturucu yüzünden yaşadığı sıkıntılar, Kurt Cobain ile arkadaşlığı ve düşüşü… </div>
<div class="MsoNormal">
Filmde Hole aynı zamandan Kurt ve Cortney ile ilgili daha
önce yayınlanmamış bazı video çekimleri bulunuyor. </div>
<div class="MsoNormal">
Patty yaşadıklarını kendi ağzından anlatırken aynı zamanda
Hole , The Go Go’s, Faith No More, Veruca Salt, The Bangles gibi grupların elemanlarından da dinliyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhttQ-hgtsbUDAXz6nvFCxGMXKVu860M86yxHQhyphenhyphen4znUGiO6he_dAD4KJDQ9UY3GSo1wya2C4OboalYnSKk2q6ihVQWSjxsvpfZFslAusft9u_4VNYBMq4FAGH9m23mdozbz0mMVk9sUcYt/s1600/12Look-Stock-HitSoHard-4.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhttQ-hgtsbUDAXz6nvFCxGMXKVu860M86yxHQhyphenhyphen4znUGiO6he_dAD4KJDQ9UY3GSo1wya2C4OboalYnSKk2q6ihVQWSjxsvpfZFslAusft9u_4VNYBMq4FAGH9m23mdozbz0mMVk9sUcYt/s200/12Look-Stock-HitSoHard-4.jpg" width="200" /></a>Patty şimdilerde eşi, bebeği ve köpekleriyle yaşıyor ve
mutlu. Courtney lafını ‘’Patty benim davulcum asla da bir başkasının olamaz’’
cümlesiyle bitiriyor. Patty, Courtney hakkında kötü laf etmiyor. Beni şaşırtan
bir idda ise Grunge müziğin Lezbiyenliği temel aldığı iddasıydı. ‘’Oduncu
gömlekler, kot pantolonlar…’’ </div>
<div class="MsoNormal">
Rock dünyası, Hole’un geri planda kalmış elemanları,
liderleri Courtney Love ve Kurt Cobain’li videoların bulunduğu iyi bir
belgesel. Herkesin izleyip zevk alabileceği bir dille anlatım yapılmış; meraklısının yanısıra bir çok kişi kendinden bir şeyler bulabilir.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/qJxpzjrerEQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-84110241757093875142012-02-16T08:57:00.000-08:002012-04-17T23:37:30.740-07:00Les Triplettes de Belleville (2003)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2K7lykVFuaXyVvyFhNVxo3gb64Dl-1ElRfPa-E4dhRF_QiAsXKuGiSxOpdlQwCnd-aOSxo1xsShd2w2PtcN5jgkbBjvduDmiA8S67hqOC2GCI0eqSrTR2azg83Vnj1Ti6Tme_-qdCdkXW/s1600/189472.1020.A.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj2K7lykVFuaXyVvyFhNVxo3gb64Dl-1ElRfPa-E4dhRF_QiAsXKuGiSxOpdlQwCnd-aOSxo1xsShd2w2PtcN5jgkbBjvduDmiA8S67hqOC2GCI0eqSrTR2azg83Vnj1Ti6Tme_-qdCdkXW/s320/189472.1020.A.jpg" width="221" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Les Triplettes de Belleville (Belleville’de Bir Randevu),</i>
senaryo ve yönetmenliği Sylvain Chomet’e ait animasyon film. Film müzikal alt
yapılıdır, daha fazla müzik ve pandomime yer verilmiştir. Film komedi
kategorsindedir fakat yer yer kara komedinin varlığını görüyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
Büyük annesiyle birlikte yaşayan Champion ana karakterimiz,
her çocuk gibi kendine ait bir bisikletin kayalini kurmaktadır. Büyük annesi de
bu hayalni gerçekleştirir. Fakat bu bisiklet tutkusu güçlü bir hal almaya
başlar. Bisiklet yarışlarına ilgi duyacak kadar. Büyük annesi bu tutkusunu da
destekler ve onu yarışlara hazırlamaya başlar bir nevi antranörü olur. Yıllarca
çalışırlar ve Chapion Fransa Bisiklet turuna yarışmacı olarak katılmaya hak
kazanır. Fakat onun gücünü fark eden Amerikan mafyası Chapion ve yarışmacı iki
arkadaşını kaçırır. Bundan sonrası kurtarılma mücadelesidir. Kendine güveni tam
olan büyük anne torununu kurtarmak için kaçırıldığı yer olan Belleville’e
gider. Büyük anneye bir zamanların çok ünlü şarkıcı grubu Belleville üçlüsü
yardım edecektir. (Violette, Blanche, Rose)</div>
<div class="MsoNormal">
Film animasyon filmlerde bolca kullanılan canlı renklerin
aksine daha koyu renklerin kullanılmıştır. Zman zaman retro sahneler çok
gerçekçi ve şık biçimde sunulmuştur. Animasyonun kendine has çizimleri
gerçekten çok hoş hatta çzimler yardımıyla bir çok komik sahne görüyoruz. Karkterler
oldukça abartılı çizilmiştir. Vurgulanmak istenen ayrıntılarda abartılar
mevcuttur, bu filme hoş bir hava katıyor. Ayrıca film zaman zaman rahatsız
edici bile olabiliyor. Mesela Champion ve diğer iki yarışmacının mafya
tarafından kaçırıldıktan sonra bahis için yarıştırıldığı anlar gayet vahimdir
ve rahatsızlık verir. Onun dışında çoğu sahne göndermelerle doludur ama çoğunu
komik bir dille anlatmıştır. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSJWNH-1JV0Qr49gXkEfqCTtVS9ZhrremgXocfeNkWjFOnJ-BPmegg4Ffn0CQObVKCVEJAS7ySjR-tbWPP_MwElYm5rHCI0DJasL2HT3unI0xS3UIo2Qdnyv5RxnLTDQwnOp9J0Z5jJetZ/s1600/4d209bc045b2f.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSJWNH-1JV0Qr49gXkEfqCTtVS9ZhrremgXocfeNkWjFOnJ-BPmegg4Ffn0CQObVKCVEJAS7ySjR-tbWPP_MwElYm5rHCI0DJasL2HT3unI0xS3UIo2Qdnyv5RxnLTDQwnOp9J0Z5jJetZ/s320/4d209bc045b2f.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijPlA_qV0XSHv3GwU0VwQjuXBDzk8q-2oyamJnyialwMlN049kT-LkRrhjrATFGyKk0rubDad_u-JzOQpuBZDv3nhVOYvX67QTaAynePaFn8ublovAJ1BHJ526NYKCLFFUAMcC_hNcZOgA/s1600/RandinsBelevilla-Les-Triplettes-de-Belleville_1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="224" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEijPlA_qV0XSHv3GwU0VwQjuXBDzk8q-2oyamJnyialwMlN049kT-LkRrhjrATFGyKk0rubDad_u-JzOQpuBZDv3nhVOYvX67QTaAynePaFn8ublovAJ1BHJ526NYKCLFFUAMcC_hNcZOgA/s320/RandinsBelevilla-Les-Triplettes-de-Belleville_1.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjONoAK1Q4O5_eCDOE0XZUBlZjJYisYFrNh2tglozpUFIElGgS8oDCe7pKxKdHQptQmtwa72yft6bIlB1flLTIq6_4fCxq8pnNCz038-O6tNznNVB7M5Ysd6nZSRdzUrEVLPa6avFIYn0ce/s1600/les+triplettes+de+belleville.jpeg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjONoAK1Q4O5_eCDOE0XZUBlZjJYisYFrNh2tglozpUFIElGgS8oDCe7pKxKdHQptQmtwa72yft6bIlB1flLTIq6_4fCxq8pnNCz038-O6tNznNVB7M5Ysd6nZSRdzUrEVLPa6avFIYn0ce/s320/les+triplettes+de+belleville.jpeg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3fsaRdz331PXwWF9IGBoqRrWONoS59N5-AeJ4LLCOKEWGk2AI2_Z2VJkLTJu7QIX9dhodnA2AdrlJ0IsfNliMDy4kLN0cFZgoAk0wCFeMKww9QFIKHJW9tul1F3vTYbVlxm3ch8xnze8u/s1600/Triplettes-de-Belleville-Si.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="213" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEg3fsaRdz331PXwWF9IGBoqRrWONoS59N5-AeJ4LLCOKEWGk2AI2_Z2VJkLTJu7QIX9dhodnA2AdrlJ0IsfNliMDy4kLN0cFZgoAk0wCFeMKww9QFIKHJW9tul1F3vTYbVlxm3ch8xnze8u/s320/Triplettes-de-Belleville-Si.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com2tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-68464528755132421152012-02-08T08:31:00.000-08:002012-02-28T13:02:01.292-08:00An American Werewolf in London (1981)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPishxvvx762ePl8dt-5pnmAt5Pb-eqxpIboVrn_O7GlRyAl8lO1vPooDq_wKbyMvjdXBLOK0le6S7z57h_-RRj6-PrsKvNP5lPGVvCYB_RQQWj8Wbm0iRzgobqITnEhKyCpeu7x3nbP2l/s1600/an-american-werewolf-in-london-original.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgPishxvvx762ePl8dt-5pnmAt5Pb-eqxpIboVrn_O7GlRyAl8lO1vPooDq_wKbyMvjdXBLOK0le6S7z57h_-RRj6-PrsKvNP5lPGVvCYB_RQQWj8Wbm0iRzgobqITnEhKyCpeu7x3nbP2l/s320/an-american-werewolf-in-london-original.jpg" width="206" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i><br /></i></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3K8eTSZeXCxWAfhhj2tCY-ZHfzxLd6sJQGWrjkHeS7x7BvfX9lZRaPWo8muQGW87dl5JH3eopopEruFUrZiDL2RH7hgFJNhPRhINDHE8ou4wsFgdjCJWXu7_gSskVp1qmHisP-9Eu-bRF/s1600/10730131_gal.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="128" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi3K8eTSZeXCxWAfhhj2tCY-ZHfzxLd6sJQGWrjkHeS7x7BvfX9lZRaPWo8muQGW87dl5JH3eopopEruFUrZiDL2RH7hgFJNhPRhINDHE8ou4wsFgdjCJWXu7_gSskVp1qmHisP-9Eu-bRF/s200/10730131_gal.jpg" width="200" /></a><i>An American Werewolf
in London, </i>İngiliz-Amerikan yapımı bir korku filmi, yönetmenliği ve
seneryosu John Landis’e ait. Başrolleri
David Naughton, Jenny Augtter ve Griffin Dunne paylaşıyor. Film 1981’de
Saturn Award’da En İyi Korku Filmi, Academy Award’da ise Makyajda Üstün Başarı
ödüllerini kazanmıştır. Birçok iyi eleştri ve ödül toplamış olan bu film, kült
filmler arasında yerini almıştır. Oscar ödüllü makyaj efekleri Ricky Baker’a
aittir.</div>
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
</div>
Filmi diğer kurtadam filmlerinden ayıran birçok özellik var,
özellikle dönüşüm halinde seyirciyi şaşırtıyor ki, dönüşümün her evresine şahit
oluoruz ve David’i (karakteri kendi ismi ile canlandırıyor.) gerçekten de kurt
ve adam karışımı bir bedenle görüyoruz. Ayrıca kendi hayatında iyi bir insan
olan David kurtadamken iyi duygularından pek de arınamaz. Bu durum da bir çok
vampirik filme esin kaynağı olmuştur, mesela; 2000 yılıda çekilmiş bir
animasyon filmi olan ‘’Vampie Hunter D’’ den tanıdığımız aşık vampir Meier Link’in yaşadığı kaosu anımsatır aşık olduğu kadına zarar veremek istemeyişi.<br />
<div class="MsoNormal">
</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSd3LQQr6hCNeb3bXj7lkvMaYzerMc_5Yr0dv3gFdUKWxEmR9dPNq1ShNXrpi101NKCi2UWT9AqW4t6dsHEElljnvF9S8sda5a0zPatKPZQ9HnDQagH65jZKU3Dqz_nhxf4g1TjZJeb_Za/s1600/an-american-werewolf-in-london.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="117" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSd3LQQr6hCNeb3bXj7lkvMaYzerMc_5Yr0dv3gFdUKWxEmR9dPNq1ShNXrpi101NKCi2UWT9AqW4t6dsHEElljnvF9S8sda5a0zPatKPZQ9HnDQagH65jZKU3Dqz_nhxf4g1TjZJeb_Za/s200/an-american-werewolf-in-london.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEow1AjPXgPPqD52jWcjEu437_2C7QsuwYYAVEvpTppzB_btWjIRsdR8PTiGhOK553E1YvRWrHw-J_0F8xwR33rS8KW96XWEfwJbD4Yqjpo1xtoMgme8zGIM1jf8RsUMbVNK4xelgBmUSA/s1600/10401079_gal.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="150" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgEow1AjPXgPPqD52jWcjEu437_2C7QsuwYYAVEvpTppzB_btWjIRsdR8PTiGhOK553E1YvRWrHw-J_0F8xwR33rS8KW96XWEfwJbD4Yqjpo1xtoMgme8zGIM1jf8RsUMbVNK4xelgBmUSA/s200/10401079_gal.jpg" width="200" /></a>Hikaye Amerikalı iki öğrencinin sırt çantalarını alıp
seyahate çıkmaları ile başlar. Londra yakınlarına vardıklarında dolunay vardır,
pek de tekin olmayan bir puba giderler. Çıktıklarında ulumalar duyarlar ve yol
çok karanlıktır. İçlerinden biri ölecektir, diğerini ise ölmekten beter olacağı
olaylar bekliyordur, üşümekle terlemek arasında olan bir insanın canın
sıkılması gibi değildir bu, yaşıyordur fakat anormal şeyler oluyordur mesela
ölen arkadaşının kanlı bedeniyle iletişim kurabiliyordur, sonra pub sahipleri
onun tehlikeli bir kurt adama dönüşeceğini söyleyip duruyordur. Bir de seksi
hemşire faktörü var, ona çoktan aşık olmuştur bile. Dolunaya kadar vakti var
ama gerçekten de öyle mi? Kabuslarında gördüğü arkadaşı ona çok tehlikeli
olduğunu ve bu lanetin sona ermesi için intihar etmesini söylediğindeki
gereçeklik payı nedir? David şansını dener ya da cesareti yoktur. Acılı değişim
sonrasına kadar pek de umrunda olmaz.</div>
<br />
<div class="MsoNormal">
Film müzikleri arasında Creedence Clearwater Revival, Bobby Vinton, Sam Cooke gibi bir çok ünlü sanatçı ve grubun parçaları yer
almaktadır. </div>
<div class="MsoNormal">
Film kült klasikler arasında yerini almıştır. Makyaj ve
seneryonun yanısıra oyunculukların da oldukça başarılı olduğu bir film. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/TStntiiYDt0?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com4tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-40919797620541389192012-02-07T11:49:00.000-08:002012-02-28T13:02:25.733-08:00Taxidermia (2006)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKWkpWjiTFzvLy8e-OJxGJpmCCiz8JjbY7qppp9Hj3rtGJWCfZdd8zCeKDIPp46WH2SMofBa6e1jSQRfaRUJNC7svFTjXnZlDqsweDOmpJIptnF_VoDgU4NwgV2OY-BdaOzyU30F3Xjpl4/s1600/taxidermia-11.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhKWkpWjiTFzvLy8e-OJxGJpmCCiz8JjbY7qppp9Hj3rtGJWCfZdd8zCeKDIPp46WH2SMofBa6e1jSQRfaRUJNC7svFTjXnZlDqsweDOmpJIptnF_VoDgU4NwgV2OY-BdaOzyU30F3Xjpl4/s320/taxidermia-11.jpg" width="219" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<i>Taxidermia</i>, Macar asıllı yönetmen György Palfi’nin ikinci
filmidir. Başroller; Csaba Czene, Gergely Trocsanyi, Piroska Molnar ve Adel
Stanczel’dir. Film müzikleri Amon Tobin’e aittir.</div>
<div class="MsoNormal">
Film kara komedi ve yer yer korku unsurları içerir. Yürekten
çok mide hoplatan filmden biraz bahsedelim.</div>
<div class="MsoNormal">
<br />
-----spoiler-----</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Taxidermia, Maceristan’da, 2. Dünya Savaşı'ndan günümüze
uzanan ve aynı nesilden, üç erkeğin (büyük baba, baba ve oğul) akıl almaz hikayelerini
anlatıyor. Filmi üç evre halinde izliyoruz. İlkinde ana karakterimiz Macar
asker Morosgovanyi, zavallı bir hayat sürüyor ayrıca başında sürekli konuşan,
onu ezen bir komutanı var ama bu zavallı görünen askerin umrunda değil bizim de
çünkü Morosgovanyi berbat ve garip fantezileri olan bir adam. Sonu da bundan
dolayı olacak işin içinde domuz leşi ve sanrısal birkaç suç ortağı da var.</div>
<div class="MsoNormal">
İkinci bölümde yönetmen mide bulandırmanın dozunu biraz
artırıyor. Kuyrulu bir bebek olarak dünyaya gelmiş Kalman Macar hızlı yiyiciler
takımındadır ve şampiyonluk için yarışır. Bir çok ülkeden şiman tipler bir
araya gelip korkunç ve çok fazla yemekleri hızlıca tüketir en çok yiyen kazanır
ve arka tarafa gidip hepsini kendilerine has yöntemlerle kusarlar. Sevdiği
kadın da aynı şekilde obezdir ve hızlı yiyenlerden biridir. Bu iki
çiftin küçük, cılız bir bebeği olur ve film üçüncü konuya geçer. Lajoska büyür
bebekliğindeki gibi cılız ve soluk benizli biridir. Tahnitçilik yaparak
hayatını sürdürüyordur, hayvan postlarının bolca olduğu atölyesinde babası
Kalman ve onun kedileriyle yaşıyor ama sürekli kavga ediyorlar. Bu arada Kalman
eşinden ayrılmış ve inanılmaz derecede şimanlamıştır kocaman bir yaratık
olmuştur, Lajoska babasıyla kavga eder ve çekip gider. Döndüğünde Kalman’ın
bağırsakları kediler tarafından deşilmiştir. Doldurmada usta Lajoska babası
için son görevini yapar onu ölümsüzleştirir. Artık Babası yoktur, lolipop
aldığı kadın da işten ayrılmıştır tek yol kendini de ölümsüzleştirmektir. Burada
film kendini aşıyor, muhteşem bir sahne. Organlarını canlı tutabildiği bir makine,
işi bittikten sonra devreye giren ve kafasını kesen bıçak... Film bir
müşterirsinin kendisi ve babasının ölü ve doldurulmuş bedenlerini bulup sergilemesiyle sona eriyor.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
------spoiler------</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin kamera açıları ve geçişleri taktire şayan hatta filmin
üçe ayrıldığı bile hissedilmiyor, bir yandan mideniz bulanır ve olanlara bir
mana ararken diğer yandan aman şu sahneyi, şu görüntüyü, bu kamera açısını
kaçırmayayım diye filmi izlemeye devam ediyorsunuz. </div>
<div class="MsoNormal">
Konular da bir o kadar merak uyandırıcı. Yönetmen ilk
bölümde cinsel yönden sapıklık dozuna varan bir karakterle, ikinci bölümde
fazla yemek yemek ve bunun sonucunda ortaya çıkmış insan bedeniyle, üçüncü
bölümde ise çılgınlık ve ölümsüz beden arzusunun vazgeçilmezliği ile ilgili
konularda rahatsız edici bir şekilde göndermelerini yapmış.</div>
<div class="MsoNormal">
Film Pink Flamingos’tan sonra en sevdiğim kara komedi
filmlerinin başındadır. Genç yönetmen György Palfi’nin başarısı kıskanılacak
derecede iyi iş çıkarmış. Sadece midenizi tutup izleyin derim çünkü
kaçırılmaması gerekli bir film.<br />
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgehJY83rGz3mKABROiCSlHUs1BW22VbKGBMJNgtvnzxUlGI3ytltC1JWyrwQFrKC93u59f4lWrPRMfBv6k3g3EwMtMaURqWfIOrt4l0VcVhlgLRPAqccpWRdYAyimQURIoOnfkXgc9Kv02/s1600/Taxidermia+-+2006+-+Palfi+Gyorgy.avi_snapshot_00.16.36_%5B2011.09.17_04.02.50%5D.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgehJY83rGz3mKABROiCSlHUs1BW22VbKGBMJNgtvnzxUlGI3ytltC1JWyrwQFrKC93u59f4lWrPRMfBv6k3g3EwMtMaURqWfIOrt4l0VcVhlgLRPAqccpWRdYAyimQURIoOnfkXgc9Kv02/s320/Taxidermia+-+2006+-+Palfi+Gyorgy.avi_snapshot_00.16.36_%5B2011.09.17_04.02.50%5D.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ9okxSAWjLCopHoHFZJFI7A7SfbeORUxeEpp5-p4kjEIUpUaziUXqsh5ogM_7e80uiQWXV-tkw1i3138C7ZjOhEWTJURqxz6QGpa40LGh3xcsqzxMu09uE6ShrFxQWyh4w3A6qfsYd4_J/s1600/Taxidermia+-+2006+-+Palfi+Gyorgy.avi_snapshot_00.29.29_%5B2011.09.17_03.57.34%5D.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="142" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhJ9okxSAWjLCopHoHFZJFI7A7SfbeORUxeEpp5-p4kjEIUpUaziUXqsh5ogM_7e80uiQWXV-tkw1i3138C7ZjOhEWTJURqxz6QGpa40LGh3xcsqzxMu09uE6ShrFxQWyh4w3A6qfsYd4_J/s320/Taxidermia+-+2006+-+Palfi+Gyorgy.avi_snapshot_00.29.29_%5B2011.09.17_03.57.34%5D.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz9YLc5q2RL6tFcsuqE7p0ivJdz809VoHu2LT2tT51iErMgBa8TvP0nI1UqGRHEZCGNH78KbaCG-VL5o-rJfUIs5oUnw_kQohwYewItBhVtYfHZP_BB-DSYsz1tceCqWy-V80swHotJV4C/s1600/18880598.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_104156.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="206" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjz9YLc5q2RL6tFcsuqE7p0ivJdz809VoHu2LT2tT51iErMgBa8TvP0nI1UqGRHEZCGNH78KbaCG-VL5o-rJfUIs5oUnw_kQohwYewItBhVtYfHZP_BB-DSYsz1tceCqWy-V80swHotJV4C/s320/18880598.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_104156.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbh_OG39pz_LvIpLgzGpWtyjmnBzNCdGf8MLB367NDHz1h720aMcLN4KlOsVN9dRthv1ofRjMPdw0vUdoSQnyoMTg_RqtlFDyN43vJwWnbA0Y5etlv0jWrmN2McZvM96kJ2KbcOSzSg7zK/s1600/art20192.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="200" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjbh_OG39pz_LvIpLgzGpWtyjmnBzNCdGf8MLB367NDHz1h720aMcLN4KlOsVN9dRthv1ofRjMPdw0vUdoSQnyoMTg_RqtlFDyN43vJwWnbA0Y5etlv0jWrmN2McZvM96kJ2KbcOSzSg7zK/s320/art20192.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMJ0iANlqC4Xg3z90W-Wm4hEJy9FVLwhyRdKMjLhqyor15DrBCGC6lngH0XD9K1J8l4PsmyqOlEtrEDGhs-ldYGGcoKAvoj-oHBCtIRNzHTyj8iTryKWOlA2dt8EVE6N__kbR8qcd-eswO/s1600/Taxidermia_film_7.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="308" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiMJ0iANlqC4Xg3z90W-Wm4hEJy9FVLwhyRdKMjLhqyor15DrBCGC6lngH0XD9K1J8l4PsmyqOlEtrEDGhs-ldYGGcoKAvoj-oHBCtIRNzHTyj8iTryKWOlA2dt8EVE6N__kbR8qcd-eswO/s320/Taxidermia_film_7.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-54441987790925670122012-02-01T07:07:00.000-08:002013-03-21T09:05:15.178-07:00Irreversible (2002)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiupwx4HA7o5wiTVfyjD7mImvUeNCuOFIk8M1HoiFzmeyMBViNANXnf2blU3E0Ffd5ROjxpXUD3B3GvHXwU3FJX-YKXEVjc6oX6JP-6tzmAJIREP3oHiRf-e2Kv0mX7mWR-EFMQDNPOsD3z/s1600/2339_051026130216_0_jpg_980x620_q95.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiupwx4HA7o5wiTVfyjD7mImvUeNCuOFIk8M1HoiFzmeyMBViNANXnf2blU3E0Ffd5ROjxpXUD3B3GvHXwU3FJX-YKXEVjc6oX6JP-6tzmAJIREP3oHiRf-e2Kv0mX7mWR-EFMQDNPOsD3z/s320/2339_051026130216_0_jpg_980x620_q95.jpg" width="227" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
Irreversible, yönetmenliği ve senaryosu Gaspar Noe’ye ait, ,
Fransız drama filmi. Baş rollerde güzelliği ile büyüleyen Monica Bellucci,
çoğumuzun Elizabeth filminden tanıdığı Vincet Cassel ve oyunculuğuna ilk kez
şahit olduğum Albert Dupontel’i görüyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
Filmin anlatımı on üç parçaya ayrılmış ve ters yönde
kronolojik sırayla sunulmuştur. Film jeneriği de aynı şekilde ters yazılmıştır. </div>
<div class="MsoNormal">
Irreversible, Noe’nin
bir önceki filmi ‘’I Stand Alone’’dan
bir sahne olan, iki sarhoş adamın sohbetiyle başlıyor. (izleyenler
filmin son veya ortalarında başka bir filmin sahnesi olduğunu anlayacaktır.)
Daha sonra kamera dışarıdan gelen seslere yöneliyor ve biz de onunla birlikte o
ortamdan uzaklaşıp neler olduğunu anlamaya çalışıyoruz. ‘<i>’RECTUM’’</i> adında bir
barda olay çıkmış belli ki ve ambülans, polis arabaları, etrafta tuhaf tipler,
ortam karanlık, kamera açıları ve hareketleri insanı sarsıyor, biraz başımız
dönüyor hala anlayamıyoruz ama şu Rectum adındaki mekanın gay bar olduğu kesin.
Film ilerledikçe bir adamın bu barda Tenia adlı adamı aradığını görüyoruz ki
çok sinirli, işin içinde intikam duygularının olduğu kesin. Daha sonra tek
olmadığı anlaşılıyor yanında bir arkadaşı daha var intikamcı adam Marcus’a
yardım etmeye çalışıyor. Sadece iri yarı eş cinsellerin bulunduğu ortamda
Markus tacize de uğruyor tabi adamlar bir bardan ziyade zevk köşküne
döndürmüşler bu karanlık loş ortamı ayrıca buram buram şiddet kokuyor.
‘’İçeride sadist birileri mi var, Tenia kim? ‘’ gibi düşünceleri kafamıza
sokuyor yönetmen, bir nevi ipucu. Sonra işte o çok tartışılan sahne ile
karşılaşıyoruz, vahşi ve acımasız tecavüz sahnesi, önümüze direkt bu sahneyle
gelmiyor yönetmen, küçücük ayrıntı olayın ne kadar da olası ne kadar da kolay
yaşanabilecek ve herkesin başına gelebilecek bir durum olduğu mesajını veriyor.
Bir kadın açık seçik giyinmiş, çok hoş ve gece yarısı yalnız bir yere gitmek
istiyor veya her hangi bir yerden eve dönmek istiyor. Alt geçidi kullanıyor
(çoğu kadını korkutur) ve asla dahil olmayacağı bir dünyanın içinde buluyor
kendini. Travesti biri ile tartışan çok çirkin bir adam ve o çirkin adamın bu
bambaşka dünyadan gelen güzel kadın Alex’ten
aldığı korkunç intikam, önce sadistçe tecavüz ediyor ardından çirkin
olmasının öcünü bu güzel kadından alırcasına yüzünü paramparça hale getiriyor.Yönetmen
bu dehşet anın görüntülerini uzun tutmuş, Alex’in yer altından geçmeye
çalışması ise oldukça kısa. Bu bölümden sonra film netlik kazanır ve öfkeli
adamların amacı anlaşılır. Marcus’un Tenia’dan intikam alıp alamayacağını da
izleyip görün derim.</div>
<div class="MsoNormal">
Filmin tamamını izlediğimizde verilen mesajın, şiddet ve
alıkoyma içeren porno filmlere göndermeler yapıldığı sonucuna varabiliriz. Ayrıca filmin başında ve sonunda yönetmenden ''Time destroys all things'' mesajı var.</div>
<div class="MsoNormal">
Irreversible, 2002’nin en sert filmleri arasında yerini
almıştır. <i>Stocholm International Film Festivali</i>’nde en iyi film ödülünü
kazanmıştır. Filmin müzikleri Daft Punk’tan tanıdığımız Thomas Bangalter’e ait.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYAsRuX8yRKPPWEWQ8_KFm2bAjxlikFyQeqmq_VmaokdcbMnSvVlAJW_hRBwXjjuAzXkM4JTzgV06d2qEUMJYrSWXHb-AUelA5XobRTJEXi7_M4okFOzr807DpD1B-yZqCjOzseDL-o7_g/s1600/irreversible-rectum.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="139" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhYAsRuX8yRKPPWEWQ8_KFm2bAjxlikFyQeqmq_VmaokdcbMnSvVlAJW_hRBwXjjuAzXkM4JTzgV06d2qEUMJYrSWXHb-AUelA5XobRTJEXi7_M4okFOzr807DpD1B-yZqCjOzseDL-o7_g/s320/irreversible-rectum.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggtHPWDCVQ0jigWuVwtBwFkmdDvbE7BDa8QpALJGmH6jny9n_p70mxt3GdtiebOdWhyphenhyphen0R1VUMXiQK3Ofo4TQbsrTk1H4cb2FvZLMMBNEVl7etAY32B91xcGoU2zV1wYaPp4j9I5K5SZNxj/s1600/600full-irreversible-screenshot.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="182" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEggtHPWDCVQ0jigWuVwtBwFkmdDvbE7BDa8QpALJGmH6jny9n_p70mxt3GdtiebOdWhyphenhyphen0R1VUMXiQK3Ofo4TQbsrTk1H4cb2FvZLMMBNEVl7etAY32B91xcGoU2zV1wYaPp4j9I5K5SZNxj/s320/600full-irreversible-screenshot.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBLhGWRilfFEW_jdQa4uT01lf6E95MGUIRYIJ8yqIwlcuymfH0KKo7ISZlANBlbXWZ1nAm_gM-dJOhBMCZmutwlWEmpWuJzCyf_fGA6nq5Mu71VDYwTPWOiZL5LWenbISdRNKJO0fbueJH/s1600/monica-bellucci-irreversible2.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="238" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiBLhGWRilfFEW_jdQa4uT01lf6E95MGUIRYIJ8yqIwlcuymfH0KKo7ISZlANBlbXWZ1nAm_gM-dJOhBMCZmutwlWEmpWuJzCyf_fGA6nq5Mu71VDYwTPWOiZL5LWenbISdRNKJO0fbueJH/s320/monica-bellucci-irreversible2.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDDix4f6rQhmVIueWXea1HnuuIlPvRzb29Ri_B51C8zkvDqurJlEYhCM1oxfEQ_vEc03KdrcV790BMZLqxagW7zZ6JvN4C_kV8qqOXKF2c-o6dXTeRk5EvegXiG4CMOIv_pqZ5UoxjzNRX/s1600/irreversible-1.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="143" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiDDix4f6rQhmVIueWXea1HnuuIlPvRzb29Ri_B51C8zkvDqurJlEYhCM1oxfEQ_vEc03KdrcV790BMZLqxagW7zZ6JvN4C_kV8qqOXKF2c-o6dXTeRk5EvegXiG4CMOIv_pqZ5UoxjzNRX/s320/irreversible-1.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com1tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-50827588368255863302012-01-29T10:52:00.000-08:002012-03-11T01:53:45.073-08:00Irina Palm (2007)<br />
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtYrrCpzOmGTsWO4YPbmJ5q1EnGPvmlTd6lNx_lxGtz72CntZ9vR4A36qyWaXc5vDP4Ci8t5P7QpYtRXu4Vfy56ej4xowOUVNPXg6BNyocC4UIncn9utK0ezGO9H4na-9wUi01yZjYPbCk/s1600/18863111.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_084836.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgtYrrCpzOmGTsWO4YPbmJ5q1EnGPvmlTd6lNx_lxGtz72CntZ9vR4A36qyWaXc5vDP4Ci8t5P7QpYtRXu4Vfy56ej4xowOUVNPXg6BNyocC4UIncn9utK0ezGO9H4na-9wUi01yZjYPbCk/s320/18863111.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_084836.jpg" width="250" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7oDBTkttNArczV0tpY_phYYcNOogVAqF3t5oj5WhMM3xqDmdOQ5jqZdBl5262toRrcU90bs51QbkV5Ghg2w7-3YnLSYMM4klwNj-4c5OpeWIJdiQcUhZKPGV-aIFkEWoVEDmJuvVkyNXy/s1600/18863117.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_084837.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="106" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEh7oDBTkttNArczV0tpY_phYYcNOogVAqF3t5oj5WhMM3xqDmdOQ5jqZdBl5262toRrcU90bs51QbkV5Ghg2w7-3YnLSYMM4klwNj-4c5OpeWIJdiQcUhZKPGV-aIFkEWoVEDmJuvVkyNXy/s200/18863117.jpg-r_760_x-f_jpg-q_x-20070907_084837.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Irina Palm, Sam Garbarski tarafından yönetilmiş, baş
rollerini bir zamanların gönül yakan rock prensesi Marianne Faithfull ve Underground filminden
tanıdığımız Miki Manojlovic’in paylaştığı bağımsız bir yapım. Rock prensesini
bu kez ton ton bir büyük anne rolünde görüyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
-----spoiler------</div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyIIRrH9dZrR8BRQSrbWq0fRbmcDLRP354U01eZTnXtF5Qzn0DprkfsZqInITso3sXdSYtMQlJGT3AkRLLl_u2KZc7oWezdS-yFsbjoNHPQpehFEYo8zDJxHjHiA-ztax3y2q0n359spyf/s1600/IP10.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="133" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEiyIIRrH9dZrR8BRQSrbWq0fRbmcDLRP354U01eZTnXtF5Qzn0DprkfsZqInITso3sXdSYtMQlJGT3AkRLLl_u2KZc7oWezdS-yFsbjoNHPQpehFEYo8zDJxHjHiA-ztax3y2q0n359spyf/s200/IP10.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhezIAEYHveGGTbSlzlNbt0jhWyJ6X4wXIq9qRpjD6sKvubGE2waQCp0A9eha4TP32Gl_XxE-81HMe075nz7JyoRJlSAzGW3K5rUYJ8sLGgmbbZta-q7xFb_NmBoDuLzfn01F7mz-7MGvcQ/s1600/irinapalm.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhezIAEYHveGGTbSlzlNbt0jhWyJ6X4wXIq9qRpjD6sKvubGE2waQCp0A9eha4TP32Gl_XxE-81HMe075nz7JyoRJlSAzGW3K5rUYJ8sLGgmbbZta-q7xFb_NmBoDuLzfn01F7mz-7MGvcQ/s200/irinapalm.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
Küçük torunun tedavisi için çok para gereklidir, ve
durumları pek de iyi olmayan ailesi bu tedaviyi karşılamak için yeterli bütçeye
sahip değildirler, büyük anne Maggie’nin durumu da aynıdır. Maggie bu duruma
katlanamaz ve iş aramaya başlar, 50 yaşındaki dul kadının iş deneyimi yoktur ve
hiçbir yerde iş bulamaz. Daha sonra sex shopta bir afiş görür ve son çaresi
olan bu iş için görüşmeye gider fakat yapacağı iş sıradışıdır. Erkeklere hizmet
verilen bir mekanda, sadece kolunu kullanacağı bir iştir bu ve Maggie çoktan bu
işi kabul etmiştir bile. Yalnızca kolunun görüneceği ve koluyla çalışacağı bu
işi tüm çevresinden saklar ve zamanla çok tutulur, artık o Irina Palm’dır. <br />
<div class="MsoNormal">
----spoiler--------</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwbR6lgHa9MuepYplh4eZ2JnNpcM5q1xFP6aNJ9E9uaC8VLH4fE0jkuQsmZReFATQBkwxr7g_PvewXk_6orlnVFwd9NirkVkuSo9uC4LHYggHS4Uhaw0dulD-XgE7t8FQHINo8yu1N-Lg0/s1600/Irina.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="113" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgwbR6lgHa9MuepYplh4eZ2JnNpcM5q1xFP6aNJ9E9uaC8VLH4fE0jkuQsmZReFATQBkwxr7g_PvewXk_6orlnVFwd9NirkVkuSo9uC4LHYggHS4Uhaw0dulD-XgE7t8FQHINo8yu1N-Lg0/s200/Irina.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Sade bir bağımsız yapım, oldukça akıcı ve estetik kaygılardan
uzak bir trajikomik film izliyoruz, aslında başlı başına dram fakat izleyiciyi
güldürebilecek bazı durumlar var. (yanımda oturan adam kahkalarıyla salonu
inletmişti bu da bir kanıt sanırım), ‘’penis/tenis kolu’’ gibi. Fedakar büyük
annenin sıradışı hikayesi, para bulmak zorunda kalma klişesini yıkıyor.
Oyunculukların da iyi olduğu başarılı bir film. </div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSHYuE2mBX5E835QsddCJSti7tI0W_zTTnbjbTPN4-TQ0WdRGvRrovrEr-LbMlctAX_6U5nbMwyWTE4jqU6gb6TDY-AJoJEiNiNM-48X1nH-kzq4GbCM3f4eIehMdQV8krmYJ8uAQm3Bli/s1600/PIC_Irina+Palm_2010_08_04_03-19_57.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEhSHYuE2mBX5E835QsddCJSti7tI0W_zTTnbjbTPN4-TQ0WdRGvRrovrEr-LbMlctAX_6U5nbMwyWTE4jqU6gb6TDY-AJoJEiNiNM-48X1nH-kzq4GbCM3f4eIehMdQV8krmYJ8uAQm3Bli/s320/PIC_Irina+Palm_2010_08_04_03-19_57.jpg" width="320" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0tag:blogger.com,1999:blog-2939092432716747140.post-62225594362481681242012-01-25T12:00:00.000-08:002012-03-11T01:55:44.195-08:00Memories of Matsuko (2006)<br />
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj9qq7JS_Yxii9rHwONa1rx_g2xTOg4TaDgjnKspqZjyb2muUY__vIZsPdMXuM72Pn_gL9wMDc3BN3w1EVDppfA4DWrDAs3P_hZ89vSXPobdfdMo_JHSjA-Wr_GurmK8XCDgviciE86lHh/s1600/600full-memories-of-matsuko-poster.jpg" imageanchor="1" style="margin-left: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="320" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEjj9qq7JS_Yxii9rHwONa1rx_g2xTOg4TaDgjnKspqZjyb2muUY__vIZsPdMXuM72Pn_gL9wMDc3BN3w1EVDppfA4DWrDAs3P_hZ89vSXPobdfdMo_JHSjA-Wr_GurmK8XCDgviciE86lHh/s320/600full-memories-of-matsuko-poster.jpg" width="229" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1u7mdZ9xCJnV40Vvjqckpy2aqnqwTcKw8hcj_TJjVugK_zCBcL2jgCmTG62D9LuXwMU1iRG8N7EJ0Eyf4ZkkhoCT1TKX9dyv_HqslKes3T_7VBNf-usKUXrZhJqNrlqwkPTZFbw9_6GuB/s1600/600full-memories-of-matsuko-artwork.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="136" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi1u7mdZ9xCJnV40Vvjqckpy2aqnqwTcKw8hcj_TJjVugK_zCBcL2jgCmTG62D9LuXwMU1iRG8N7EJ0Eyf4ZkkhoCT1TKX9dyv_HqslKes3T_7VBNf-usKUXrZhJqNrlqwkPTZFbw9_6GuB/s200/600full-memories-of-matsuko-artwork.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Memories of Matsuko, 2006 yılında Tetsuya Nakashima
tarafından yazılıp yönetilmiş bir Japon filmi. Seneryonun konusu Muneki Yamada
tarafından yazılımış bir romana dayanıyor. </div>
<div class="MsoNormal">
Film trajikomik denilecek bir yapıya sahip ama ana hatları
ve elde edilen sonuca bakılacak olursa direkt dramatik bir film, başlar
başlamaz rengarenk mekanlar, insanlar, şarkılar, çiçekler böcekler, ani
efektler insanı tedirgin ediyor, canlı renkler, uçuşan çiçek-böceklere
şaşırmıştım aslında pek de tanıdığım bir yönetmen değildi daha önce Confession
isimli filmini izlemiştim ki, muhteşem çekimlerin olduğu yine efekli bir filmdi
fakat inanılmaz farklı bir havası vardı. Her iki film de çok başarılı tabi.</div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0rnpR8shfXRWVF7bXXSQJgmuWVfxAq59HcO19zSWDXdh2O8xF2dQRbF1nWz2AvhHkbnP7LO7-22ljkPq4kmeoXTR2GtgEysQ-MvFfVsKP26OS_b_oFmCdTppVg5vNNXNU-5AMiYMQWXWX/s1600/600full-memories-of-matsuko-screenshot.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="118" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEj0rnpR8shfXRWVF7bXXSQJgmuWVfxAq59HcO19zSWDXdh2O8xF2dQRbF1nWz2AvhHkbnP7LO7-22ljkPq4kmeoXTR2GtgEysQ-MvFfVsKP26OS_b_oFmCdTppVg5vNNXNU-5AMiYMQWXWX/s200/600full-memories-of-matsuko-screenshot.jpg" width="200" /></a>Rengarenk mekanlar ve kıyafetler filmi izledikçe zevk vermeye
başlıyor, Matsuko’nun anılarını geniş bir hikaye yelpazesi ile izliyoruz. Aşkı
arayan dürüst bir kadın; ana fikir klişe olsa da bize sunuluşu sıra dışı, akıcı
ve çoğu Asyalı film gibi estetik; kadınlar güzel ve tutkulu adamlar çekici ve
vahşi vs. </div>
<div class="MsoNormal">
Filmin konusundan bahsetmek gerekirse isminden de
anlaşıldığı gibi Matsuko adındaki bir kadının hatıralarını, büyük oranda acı
hikayelerini izliyoruz. </div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_u3NDUC_B5qiWlNJUtGMIdCE0jBncMV6FogyS906zhTaEmpss5GQD7Rw1UXgW0-9WJbc_PANSCTJSYz1broYCInBHNlyh2tffan0sRNMAXJc-pZHiZ_YZTs3UK3-b2HpHpWNmXFBQeoE_/s1600/matsuko01_4502.jpg" imageanchor="1" style="clear: left; float: left; margin-bottom: 1em; margin-right: 1em;"><img border="0" height="132" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEi_u3NDUC_B5qiWlNJUtGMIdCE0jBncMV6FogyS906zhTaEmpss5GQD7Rw1UXgW0-9WJbc_PANSCTJSYz1broYCInBHNlyh2tffan0sRNMAXJc-pZHiZ_YZTs3UK3-b2HpHpWNmXFBQeoE_/s200/matsuko01_4502.jpg" width="200" /></a></div>
<div class="MsoNormal">
Filmin ilk dakikalarında Sho’yu görüyoruz. Sho,yirmi yaşında
ailesinin yanından ayrılıp yalnız yaşayan, aslından bir müzik grubu olan ama
tembelliğinden dolayı hem müziği bırakan hem de bıkkın ve isteksiz hallerinden
dolayı kız arkadaşını kaybeden, odasında oturup sadece yemek yiyen ve porno
film izleyen bir gencin kısa özletle hayatının mahfolmakta olduğunu görüyoruz,
ta ki bir gün babası elinde hiç tanımadığı Matsuko halasının külleriyle odasına geldiği ana dek. Belki
de halası gibi hatalar yapacakken bir şekilde hayatının akışı değişecek. </div>
<div class="MsoNormal">
Babasından biraz bilgi aldıktan sonra Sho halasının yaşadığı
yere ve en son yaşadığı eve gidiyor. Komşularından ve birkaç arkadaşından
Matsuko’nun yaşamına dair büyük bilgiler alıyor. Müzik öğretmeni olan Matsuko
dürüstlüğü ve aşka olan tutkusu yüzünden bir çok zorluk yaşıyor, çocukluğundan,
orta yaşlı haline gelene kadar tüm hikayesini Sho ile birlikte keşfediyoruz. Yaşadığı
aptalca aşkları da , öldürülmeyi de hak etmiyor. (Filmden ne kadar bahsedersem
bahsedeyim konuyu izlemeden kavrayamazsınız o yüzden ‘’spoiler’’ diye
belirtmiyorum.) Kötü şansı ve kötü seçimleri bir insanı ne hale sokabiliyor
görüyoruz. </div>
<div class="MsoNormal">
<a href="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjMw3GgyqYuPHUW2Fc6GbuZ7y8EkKFoTaEzYvE-LnWU-bkJJMw74V_QFP_fOqhc580Njt8_RFarLoW7iE2-rIDXjxhFymMBTVxVdRR_kGhbgoPaqYZ916mehSgo394jdDkxtdIJpyLl3fg/s1600/10.png" imageanchor="1" style="clear: right; float: right; margin-bottom: 1em; margin-left: 1em;"><img border="0" height="180" src="https://blogger.googleusercontent.com/img/b/R29vZ2xl/AVvXsEgjMw3GgyqYuPHUW2Fc6GbuZ7y8EkKFoTaEzYvE-LnWU-bkJJMw74V_QFP_fOqhc580Njt8_RFarLoW7iE2-rIDXjxhFymMBTVxVdRR_kGhbgoPaqYZ916mehSgo394jdDkxtdIJpyLl3fg/s320/10.png" width="320" /></a>Yönetmen filmi pastel ve parlak renklerle süslemiş,
müzikleri de oldukça hoş ve filmle tamamen bütünleşmiş. Baş rol, güzel Nakatani
Miki’nin de emeği çok fazla çünkü harika bir performans sergiliyor. Özellikle
ağız büküp, şaşı gözüyle babasını güldürmeye çalışması baya hoş ve işin esprili
kısımlarından. </div>
<div class="MsoNormal">
Aslında Ryu adındaki kişinin hayatına yön verdiği,
çalkantılı bir geçmiş sahibi, öldürülmüş kadının, acıdan beslenmiş hikayesini
izliyoruz.</div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>
<div class="separator" style="clear: both; text-align: center;">
<iframe allowfullscreen='allowfullscreen' webkitallowfullscreen='webkitallowfullscreen' mozallowfullscreen='mozallowfullscreen' width='320' height='266' src='https://www.youtube.com/embed/h5YiO1kSZdQ?feature=player_embedded' frameborder='0'></iframe></div>
<div class="MsoNormal">
<br /></div>FİLMORTASIhttp://www.blogger.com/profile/05071903223674930927noreply@blogger.com0