Sayfalar

25 Ekim 2012 Perşembe

The Little Shop Of Horrors (1960)



Sadece iki günde çekilmiş, düşük bütçeli, tam anlamıyla B-film kategorisinde yer alan ama iyi klasik filmler içerisinde yer alabilmeyi başarmış, kara komedi tarzında, sürükleyici bir film. İşte bir cümle ile filmi anlattım size. Sahneler üzerinde çok fazla uğraşılmamış, yoğun bir öz güvenle apar topar uzun metraj bir film çekilmiş, yıl 1960 ve çok da şahane olmuş. Film siyah-beyaz ve benim izlediğim versiyonu pek iyi çekim olmasa da, filmin ilk beş dakikasından sonra film beni içine çekmeyi başardı. 70 dakika boyunca çok eğlendim, yer yer irkildim.
The Little Shop of Horrors, Amerikalı yönetmen Roger Corman tarafından yönetilmiş (Corman İstanbul Film Festivali’nde ‘’Yaşam Boyu Başarı Ödülü’’ almıştır), senaryo ise Charles B. Griffith’e ait. Başrol oyuncuları; Jonathan Haze, Jackie Joseph ve Mel Welles. Aslında filmin sadece bir sahnesinde yer alan Jack Nicholson’ı da görüyoruz oyuncular arasında ve bu film Nicholson’un kariyeri açısından çok önemli bir dönüm noktası olmuştur, ne kadar başarılı olduğunu kanıtlamıştır: tam bir psikopat karakter oyuncusu.
Film zamanla klasikleştikten sonra Broadway müzikallerine konu olmuş ve 1986′da yeniden çekilmiş; yönetmeni ise Frank Oz.
Önceden de belirttiğim gibi, film iki günde 2500 Dolarlık bir bütçeyle çekilmiş. Bazı söylentilere göre filmin iki günde çekilmesinin sebebi Corman’ın çekim süresiyle ilgili bir iddaya girmesiymiş. Aslına bakılırsa iki günde çekilmiş olması pek de seyirciyi etkilemiyor. Bilakis bu özelliği filmin senaryosuyla çok da uyumlu, hatta daha fazla gerilim yüklü ve aynı zamanda etrafta dönen bazı saçmalıklarla yer yer de komik.

Spoiler…
Film bir çiçek dükkanında geçiyor. Çiçekçinin işleri pek de iyi gitmiyor. Çok da az müşterileri var; bir tanesi her hafta, ölen bir yakınına çiçek almak için uğrayan ve her seferinde indirim isteyen yaşlı kadın, diğer müşterisi ise karanfilleri satın aldıktan sonra ‘’sarmayın lütfen burada yiyeceğim’’ diyen, çiçek yiyici garip adam. Gravis Mushnick bu dükkanın sahibi, yanında çalıştırdığı sefil ve sakar genç Seymour Krelboyne’u işten çıkarmak istemektedir. Seymour işten çıkarılmaması için patronuna yalvarır ve kendi icat ettiği bir bitkinin olduğunu, onu dükkana getirirse işlerin yoluna koyulacağı vaadinde bulunur, bu sayede Mushnick ona ikinci bir şans verir. Ama kötü bir gerçek vardır; çiçek, su ve güneşle değil de kan ve etle beslenip gelişebiliyordur.
Semour bitkinin adını hoşlandığı iş arkadaşından esinlenerek koymuştur,  adını Andrue Jr. koyduğu bu bitkiyi dükkana getirdikten sonra işler tam anlamıyla değişir. Önceleri pek de pas vermeyen Andrue artık Seymour’un kız arkadaşıdır. Sonrasında bitki gün geçtikçe insanla beslenip güzelleşince dükkan  popüler olur ve çok fazla iş yapmaya başlar. Seri ölümlerden şüphelenen polisler de katili bulmak için yola koyulmuştur bile. Olay kontrolden çıkınca, Seymour’un mutasyona uğramış bitkisi Andrue Jr. ile cesaret dolu, bol kan ve etli hesaplaşması filmin sonu olur.
Spoiler bitti..

Filmde popülerliğin ve paranın insan hayatındaki büyük önemi sertçe eleştirilmiş. Ayrıca kara mizah tarzına yakışacak şekilde filme yerleştirilmiş çokça küçük gönderme de yer alıyor. Mesela Seymour’un annesi ilaç bağımlısı, hastalık hastası bir kadın. Yaptığı yemeklere bile ilaçlar katıyor, bir sahnede Seymour’a kendine sağlıklı değil de hasta bir kadın bulması gerektiği uyarısında bulunuyor.
Görsel açıdan bırakın şöleni, tek bir iyi çekim beklemeyin, filmde çok etkileyici korku sahneleri, oluk oluk akan kanlar, gülmekten kırıp geçirecek diyaloglar da yok, ama mizahi bir anlayış ile ele aldığı konuyu izleyiciye aktarışı çok başarılı; kafa dağıtmak isteyenlere tavsiyemdir.

The Little Shop Of Horrors – imdb linki: http://www.imdb.com/title/tt0054033/



11 Ekim 2012 Perşembe

13 Tzameti (2005)



Silahlar insanların zevklerine veya işlevlerine göre boy boy, şekil şekil yapılmış olsalar da bilindiği gibi hepsinin tek bir amacı var, o da ‘’öldürmek’’. İşlevi ve kullanım amacındaki iğrençliği saymazsak, ağır ve soğukturlar, patladığında çıkan ses tüyler ürperticidir. Bunlara rağmen silahlar kimisi için vazgeçilmez bir tutkuya çirkin bir müptelalığa bile dönüşebiliyor.  13 Tzameti’de de film boyunca birçok silah görüyoruz, terli ellerde ısınmış, bazen patlayan bazense şans eseri patlamayan; tek kişi kalana kadar patlayacak bir sürü silah.

Filmde kumar, insan ölümünün soğukluğu ve tabi ki silah tutkusu var fakat bu kez silahlar tutkunların değil de kurbanların elinde.

13 Tzameti 2005 yılı Gürcü yapımı bir film; yönetmenlik, senaryo ve yapım Gela Babluani’ye ait. Film Babluani’nin ilk uzun metraj deneyimi ve kusursuz diyebileceğimiz nitelikte. Başrolü yönetmenin kardeşi Geores Babluani üslenmiş. Film Fransa’da geçiyor.
Filmin adıyla başlayalım, “13′ü anladık da Tzameti neyin nesi ?” diyenler için. Efendim, Tzameti Gürcüce’de “On üç” manasına gelmektedir. Kısacası filmin adı her türlü “On üç”. “13″ adında uğursuzluk hurafesi yüklü, dolayısıyla izlemeden bir şeylerin ters gideceğini anlıyoruz.
Film 16 mm ve siyah-beyaz çekilmiş, kaymak gibi görüntüleri barındırıyor.  Filme ilk dakikalarından başlayan bir görsel haz, aynı doğrultuda da gerilim hakim.

-Spoiler -
Fransa’da ailesiyle zor şartlar altında yaşayan Sebastian çatı onarım işi yapmaktadır. En son onarım yapmakta olduğu evin sahibi yaşlı adam uyuşturucu bağımlısıdır, tuhaf işler çeviriyor ve tuhaf adamlarla Sebastian’ın anlamadığı konulardan bahsediyodur. Çatı onarımı sırasında evde neler döndüğünü anlamaya çalışır fakat pek de bir şey anlamaz. Tek anladığı bir zarfın gelecek ve bu zarfın adama para kazandıracak olmasıdır. İlerleyen zamanda ev sahibini küvette ölü olarak bulurlar.
Sebastian bu durumdan faydalanarak tesadüf eseri eline geçen zarftaki direktiflere uyarak bir yolculuğa çıkar.
Bu yolculuğun sonunda vardığı yerde artık o numara 13’tür ve gerçekten kötü bir belanın içerisinde yer alır. Kendi ayaklarıyla vardığı bu yerde zorla kötü bir oyuna dahil edilir.  Garip tutkuları olan, zengin aynı zamanda da sadist diyebileceğimiz onlarca adam, Rus ruleti için içlerinden seçtikleri biri üzerine bahse girerler.  Bu oyun çok iyi paraların döndüğü zengin işi bir tutku, bir heyecandır.  Karakterimiz tam da bu ortamda kurbanlardan birisi olmuştur, büyük talihsizlik ama 13 sayısı  ona uğursuzluk mu yoksa şans mı getirecek, izleyip görmek lazım.
- Spoiler bitti

Filmde kumarın vahimliği; dozu artırıldığında insanı nasıl büyük bir canavara çevirebileceği konusu işlenirken diğer insanlara verilen zararın da en yüksek hazlardan biri olduğu açıkça vurgulanıyor.
Çekimlerin siyah- beyaz oluşu konunun dramatikliğini desteklemiş. Film yavaş aksa da heyecan her ilerleyen dakikada artış gösteriyor.
Bir de 2010’da filmin Amerikan versiyonu yapılmış, henüz izlemedim açıkçası, izlediğimde çok fazla etkileneceğimi de düşünmüyorum. Bence siz de 13 Tzameti’ yi izlemeden Amerikan versiyonunu izlemeyin.

http://www.imdb.com/title/tt0475169/