Sayfalar

16 Temmuz 2013 Salı

Buradan bir ”Ariel Pink” Geçti: 06 Aralık 2012, İstanbul Babylon Konseri


Bu sene Babylon, güzel konser haberleriyle önce heyecandan titretip sonra kapısına sürükledi çoğumuzu.
Bu kez bizi mekana doğru dalgalandıracak isim, Lo-Fi müziğin en şirin arızası Ariel Pink ve tayfası Haunted Grifitti olacaktı. Haberini alır almaz beklemeye koyulduk. Bu ilk gelişi olmayacaktı; daha önce Mısır Apartmanı’nda bir mekanda ücretsiz bir etkinlikte yer almış. Tabii o zamanlar şu anki kitlesi yerinde yeller esiyormuş.
2010 yılında yayınladıkları albümleri “Before Today” ile hatrı sayılır bir kitleye hitap etmeye başladılar. Ardından gelen bu senenin en iyi albümlerinden “Mature Themes” ile yine güzel bir başarı yakalayıp albüm turnesine başladılar ve turne kapsamı dahilinde Türkiye’ye de uğradılar. Bu kez kaçırılamazdı
06 Aralık geldi çattı ve mekana doğru süzüldük. Kapı önü ve mekan buram buram naftalin kokar diye düşünmüştüm fakat moderne daha yakın tarz hakimdi. Tatlı bir harmoni içerisinde biralar yudumlandı.
Mekan kalabalıktı, warm-up bitimi mekan hepten kalabalıklaşmaya başladı, bir ara sığmayacağız diye kortum. Muhteşem bir atmosfer ve çok iyi bir kalabalık vardı. Bir ara nefes alamayacağım derken konser başladı. Daha önce okuduğum bir konser yorumlamasında grubun Amerika konserinde vokal soundlarıyla alakalı problem yaşandığı yazıyordu. Açıkçası gruptan çok fazla beklentim vardı ve bunun bozulması, o gece benin için hayal kırıklığı olabilirdi ki, olmadı evet, olmadı harika bir konserdi. Hepimiz deliydik ve her şey çok normal ve çok güzeldi.
Bir nevi albüm tanıtım konseri olduğu için yeni albümleri Mature Themes odaklı bir setlisleri vardı.
Şimdi Pink’in ilk sahneye çıkışından başlayalım, hopp sarışın adam sahneye çıktı -bu arada en merak ettiğim şeylerden birisi de Ariel Pink’in saç kesimi ve rengiydi- her zamakinden daha kısa ve sarı saçlarla bir Pink fırladı sahneye, açılışı “Kinski Assassin” ile yaptılar ve bundan daha doğru bir seçim olamazdı. Hepimiz gülümsedik, sağa sola dönerek danslar ettik, o tıklım tıkış alanda.
Derken diğer şarkı çıka geldi. Yine aynı yumuşaklık ve samimiyetteki “Pink Slime” ile ortam iyice sıcak bir hal almıştı. Şarkıların bitiminde güzel bir alkış kıyameti kopuyordu. Pink çok çok şeker bir halde şarkılarını söylerken alkıştan rahatsız olup seyirciyi susturmaya kalkıyordu. ‘Bi susun da çalalım be!’’ gibilerinden.
Sıradaki parça “Is This The Best Spot?”tu. Pink’in halleri Robet Smith’i hatırlatmadı değil, hatta ruj dahil hafif te bir makyaj yapmıştı. Abartmamış olmasına sevinenlerdenim. Şimdi Robert Smith dedim de yanlış anlamayın, o kadar mütevazi ve hoşgörü sahibi değil, duruş olarak benzettim. Biliyoruz çünkü Ariel Pink deli, her an her şeyi yapabilir konser biterse direkt gidebilir gibi.
Beşinci şarkıya geçerken sound birden yükseldi ve yine son albümde yer alan oldukça ağır parça “Nostradamus and me” çıkageldi ki bu şarkıyı çok güzel bir yere sıkıştırmışlar. Önce çilek yedik,  şimdi greyfurtun o meyhoş tadıyla devam ediyoruz gibisinden. Bu arada Pink mikrofonu yiyor, çok çok karizmatik bas gitarist Tim Koh ise diğer mikrofonla efektleri veriyordu. Ses iyiden iyiye yükselmişti ve mekan biraz da olsun boşalmıştı. Bu parçadan sonra en ön saflarda yerimi alabildim, evet alan biraz olsun boşalmıştı bu zor parçayla. Bu durum bana gerçek üstü tarzında bir filme heyecanla gelip en güzel yeri kapan ve filmin ilk on beş dakikasından sonra patır patır dağılan kimseleri hatırlattı. Şarkı takriben 7-8 dakika sürdü, belki de daha da uzattılar, zamanı hatırlamak ve takip etmek gerçekten zordu.
Altıncı parça, 2004’de yayınladıkları albüm The Doldrums’tan “Among Dreams”ti. Ortam biraz daha ağırlaştı grup seyirciye daha da yakınlaştı, Pink bir ara mikrofonunu uzattı, en öndeki arkadaşlar eşlik ettiler.  Gerçi şarkı geçişlerinde Pink fazla bağıran birine ‘’Fuck you’’ deyip sonra en tatlı haliyle durumu gülümseyerek toparladı.
Sonrasında yine aynı albümden “StrangeFires” ile devam ettiler.
Lover Boy albümünden “She’s My Girl” vardı sırada. Duygusal çılgın adam şişeden şampanyasını yudumlayıp söyledi şarkısını.
Klavyeci bazen gitaristti, Pink bazen davulcu, davulcu bazen solist, basçı ise efektin en önemli yardımcısıydı. Pink’in mikrofonunda sağlam efekt vardı, kontrolü sağlamasına hayran kadım ki nefis bir çorba kıvamındaki jarnların birleşimiyle yarattığı müzik stiline nasıl uyum sağlıyorsa öyle dedim içimden. O hışırtılar, eski derin sesleri albümlerinde olduğu gibi konser boyunca yaşattılar.
Son albüme ani bir dönüşle “Mature Themes” çaldı (nefis parça), ardından gelen “Only In My Dreams” ile ortam şenlendi adeta.
On ikinci şarkı “Driftwood”, ardından gelen ise “EarlyBirds of Babylon”du.
…ve beklenen an gelir, yüzümüzde güller açar, hepimiz zıplarız, bir önceki albüm Before Today’den “Round and Round” gelir, hepimiz ağlar şu lirikleri zikrederiz: ‘”You play airguitars for fan/ and i’ll play the eardrums in the band/ and i’ll back you up as your frontman’’
Strobe ışıkları, distortion, klavye, Ariel’den davul şov derken “SchnitzelBoogie” biter ve kaçarlar. Biz bırakmayız, geri dönerler, “Symphony Of The Nymph” ve Underground’tan “Crusades” ile konser son bulur.
Şunu söylemeliyim ki konserin başlarından itibaren ambient takılmacayı sürdürseydi mekanda gözle görülebilir bir boşluk olurdu ki sadece bir parçayla geçiştirdiler. Adamın olayı o aslında ancak biraz daha yumuşatılmış bir Ariel Pink şov izledik. Tam anlamıyla inandığı şekilde sergileyeceği bir performans izlemeyi yeğlerdim ama bununla da mutlu oldum açıkçası.
After party’de grup elemanları fanlarla muhabbetten çekinmedi, güzel bir dost meclisi yaratıldı resmen. Kapıda muhabbet ettik, fotoğraf çektirdik, sarıldık, sonra şeker gibi adam yine bir an parladı ”Üç sene önce nerdeydiniz?’’ dedi. Biz geç keşfettik fakat 2009’daki konserine gelmiş takipçileri de vardı ortamda. Yaşlarına ve müzikal geçmişlerine bakacak olursak pek de geç sayılmayız. Sadece o biraz hızlı ve çılgın bir dahi bana göre.
Ariel Pink konser boyunca kafasına şampanya şişesi dikti, yukarıda da bahsetmiştim. Bir arkadaşa konseri anlatırken “Konser şahaneydi ya! Şişeden şampanya içmek gibiydi” demiştim. Yine söylüyorum ağır bir şişeden tatlı, meyhoş, asitli bir şeyler içtim, huzurluyum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder