Sayfalar

7 Temmuz 2012 Cumartesi

The Man Who Fell to Earth (1976)


Not: Paslanmaz Kalem sitesinde yayınlanmış yazım: www.paslanmazkalem.com

İyi bir sanatçı olmanın yükü fazla olabilir ama şöyle de bir durum var, sanatın herhangi bir dalında yaptığın işin hakkını veriyorsan hatta en iyisini yapıyorsan, diğerleri senin için basittir belki ya da ister istemez başka dalların içinde buluverirsin kendini. Yaşamış gibi söylüyorum evet yaşıyorum. İyi şarkı söyleyebiliyorsan oynadığın filmde rolünün hakkını verebilirsin ya da ister ver ister verme seni orada gördüğümüzden dolayı çok mutluyuzdur. İşte David Bowie için de aynını düşünüyorum. Benim için eşsiz müzisyenlerden. Karizmatikliğinden bahsetmeme gerek yok herhalde yüzüne yaptığı makyajı bir kenara bırakalım, giyimini, saçlarını hiç saymayalım bile. Adamın birbirinden farklı renkte olan gözleri yeterlidir sanırım.
Şimdi David Bowie iyi bir müzisyen, dansçı, aynı zamanda da aktör. Neden? adam iyi bir sanatçı ve karakteristik yüz hatları ve fiziği var. Bu karizma sahibi adamın şanı-şöhretinden yararlanmak aynı zamanda da güzel bir adam olduğu için çirkinlerin bolca bulunduğu dünyaya düşürme fikri çok da hoş olmuş. Şimdi gelelim filme.
Yukarıda da bahsettiğim gibi dünyaya düşen bir adam var ki; filmin ismi bu eylemden ibaret. ‘’The Man Who Fell to Earth’’ 1976 yapımı İngiliz bağımsız yapımı, eskilerden duymuşluğum var. Bir ara TRT’de oynamış bu film, çoğu sıkılıp kapamış. ‘’The Man Who Sold The World’’ çalsa kafalarını sağa sola yatırıp eşlik ederler ama… neyse.

Filmi bir kategoriye sokmak gerekirse bilimkurgu diyebiliriz, gerçi Bowie başlı başına bilimkurgu değil mi? ‘’Starman waiting in the sky/ he’d like to come and meet us/  there’s a starman waiting in the sky/ he’s told us not to blow it/ couse he knows it’s all worthwhile/ he told me:


SPOILER -
Filme geri dönelim, Dünya’ya Düşen Adam, uzayda bir gezegende karısı ve çocuklarıyla mutlu mesut yaşam sürerken, ayağı kayıp düşmüyor tabi ki, susuzluk problemi yaşıyorlar dünyaya gitmesindeki tek amaç su bulabilmek.


Dünyaya iniyor inmesine fakat olaylar değişik boyutlar kazanıyor mesela filmin adı bu noktada ‘’Dünyevi Zevke Düşen Adam’’ olarak da değişitirilebilir.

Glam prensi David Bowie insan görünümlü uzaylı Thomas Jerome Newton’u canlandırıyor. Kuraklıkla mücadele ederken çareyi gezegen gezegen dolaşıp kaynağını aramakta bulan Newton, Dünya’ya da uğrar. Dönmesi oldukça maliyetli olacaktır çünkü bir uzay gemisi inşa etmesi gereklidir. Aslında para toplaması çok da zor olmayacaktır çünkü oldukça zekidir ve bu sayede patentler alır, kendisine yardım edecek birkaç kişi bulur. Böylece çok zengin olur.  Bir otele yerleşirken bavullarını taşıyan kat görevlisi hatundan etkienir, önde kadın arkada Newton giderler çok hoş görüntüdür. Asansöre binerler tabi uzaylı Newton çok kötü etkilenir hastalanır. Bu durum sonrasında Beefeater cin bağımlısı, hoş kat görevlisi Mary-Lou ile ilişkileri başlar. Bu durum dönüşünü yavaşlatır, uzun süre Dünya’da yaşar ve insanların alışkanlıklarına kendini kaptırıp, uyum sağlamaya başlar. Bu sırada sırrını da saklıyordur fakat bir gün evde dönüşür, dönüşüme meme uçlarını çıkartmakla başlıyor, tam anlamıyla dönüştüğü esnada Mary-Lou onu bu halde görür. Kadın fazlasıyla korkar ama uzaylı adama aşıktır. Uzun süre görüşmezler.Daha sonra yine karşılaşıp bir süre görüşmeye devam ederler. Yıllar geçmiştir, döneceği zamanlarda kendisinden şüphelenen kişiler tarafından sırrı açığa çıkarılır, mesela x-ray’lerde kemikleri görünmez, bu durum onun Dünya’da tıkılı kalmasına yol açar. Yıllar geçer uzaydaki ailesi yavaş yavaş ölür, Mary-Lou yaşlanır, Newton ise hala genç ve yakışıklıdır ama insani alışkanlıklar ve duygular içerisindedir.
- SPOILER BİTTİ -



Film, Walter Tevis’in aynı isimdeki romanından uyarlanmıştır. Filme kült gözüyle bakılsa da kullanılan mekan ve kostümlerde yetersizlik olduğunu düşünüyorum, filmin konusu oldukça özgün ve heyecan verici fakat bu durum film çekimlerine yansıtılamamış, oldukça yavaş ilerliyor. Tek heyecan unsuru uzaydan düşen Newton olmuş.  Filme kamera açıları, kurgular gibi sinemasal kurallar açısından bakılacak olursa direkt sınıfta kalır. Özgün bir yapım gözüyle bakılırsa etkileyici ve sarsıcı olabilir. Biraz daha zorlarsak konudan ders bile çıkarabiliriz.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder