Sayfalar

6 Mayıs 2012 Pazar

IZO (2004)



Not: Korku Sitesi'nde yayınlanan yazım. http://korkusitesi.com/

Izo, bir Takashi Miike filmi. Miike, Hideo Gosha’nın ”Hitokiri (1969)”sinin ana karakteri tek bildiği öldürmek olan tetikçi Samuray Izo Okada’ya yeniden hayat vermiştir; zorbaların kullanıp attığı bu adam kendisine verilen yeni hayatta hesap sormak için var olacaktır. Başrollerde Kazuya Nakayama, sürpriz oyuncu Bob Sapp, Ryuhei Matsuda, Kaori Momi, ve ayrıca ünlü yönetmen/oyuncu Takeshi Kitano’yu da görüyoruz. Senaryo Sginegori Takechi’ye ait. Filmi belirli bir kategoriye yerleştirmek imkansız; aksiyon, savaş, thriller, bilim-kurgu ve bir çok türü içinde barındırıyor. Hikaye Japonya’da geçiyor ve işin ucunda iyi bir yönetmen var dolayısıyla beklentimiz büyük oluyor. Miike bu filminde de bolca gerilim teması ve kan kullanmıştır ama her zaman yaptığının aksine estetik kaygılardan uzak kalmıştır. Bunu da birbirinden bağımsız birçok filmi olmasına değil de vermek istedikleri mesajın hiçbir sanatsal kaygının altında kaybolmasını istemediği gerekçesine bağlayabiliriz. Film oldukça uzun; bitmek tükenmek bilmez aksiyonun yanı sıra uzun ve anlamlı diyaloglar da içeriyor. ‘Izo’ başından sonuna kadar çeşitli göndermelerin yapıldığı güçlü eleştirel bir alt yapıya sahip. Film boyunca göndermelerin ardı arkası kesilmiyor; Japon ordusu, feodal sistem, eğitim sistemi, hükümet, din, evlilik ve annenin sahiplenme güdüsüne varıncaya kadar insanla alakalı ne varsa eleştiriyor ve bunların insanlar tarafından uydurulup geliştirilmiş birer saçmalık oldukları vurgulanıyor.
Izo, 19. yüzyıl Japonyası’nda Izo Okada isimli bir samurayın çarmıha gerilip canice öldürülmesi ve günümüz dünyasında yeniden doğuşuyla başlıyor. Izo intikam için yeniden var olur. Artık ”Sistemden kopmuş, nadiren görülen isyancı bir ruh”tur. İsyanı ise insanlığa ve insani tüm duygularadır. İçinde insan olan tüm kokuşmuşluğu yok etmek, parçalamak, doğramak ve gücü yetinceye kadar herkesi öldürmek için programlanmış bir yaratıktır adeta. Izo’nun ulaşmak istediği bir hedef var ve o hedefe varıncaya kadar önüne çıkan her insanı öldürüyor, tabi insanlar hemen ona karşı bir ayaklanma başlatıyorlar, Izo soyut bir varlık olduğu için ölmüyor ama yara alabiliyor. Izo’nun kalbi annesinin bedenini iki parçaya ayırabilecek kadar sert. Film boyunca yakuzalardan askerlere, din adamlarından çocuklara herkesi öldürüyor, koşuyor ve bu esnada sürekli boyut değiştiriyor. (Bir ara ‘’Amok Koşucusu’’ gibi patlayacak diye korkmuşluğum var.) Film boyu koşuşturma ve ölümün yanı sıra sistemsel, ruhani ve duygusal anlamda sorgulamalar var. Mesela yine boyut değiştirdiği esnada ders işlenen bir sınıfa düşer. Sınıfta hoca çocuklara sorular sorar;
İlk soru: ”Aşk nedir?”
Çocuğun cevabı: ”Bir kelime, anlamı temel gerçekliği ile örtüşmeyen, bazen de bir sesin tınısıdır.”
İkinci soru: ”Demokrasi nedir?”
Çocuğun cevabı: ”İnsan medeniyetinin ürünü olan bir illüzyondur, insan medeniyeti tam olarak evrimleşmemiştir.”
Üçüncü soru: ”Ulus nedir?”
Çocuğun cevabı: ”İnsan beyninde olan saçma bir aldatmacadır. İnsanları hayvan sürüleri gibi bir araya toplayıp gütmek için yaratılmış, hayali bir fikirdir. Bir tarafın kurban olması gerektiği temel kurmacadır.”
Şeklinde diyaloglar geçer ve öğretmene göre çocukların cevapları doğrudur. Filmde bunun gibi bir çok sert ve net replikler bulunuyor.
Filmin müzikleri acid-folk tarzın müzisyeni Kazuki Tomokawa’ya ait, kendisini film esnasında sürekli araya giren gitarlı adam olarak görüyoruz, şarkılarını çıplak sesle ve isyankar bir tavırla söylüyor, bu sahneler gayet uzun tutulmuş, bu bir miktar stres yaratabilir.
Sonuç olarak, Izo yaşama hakkı kazandıktan sonra zamanında kendisine insanlığını kaybettirmiş tüm herkesle savaşır, önüne çıkan eski patronlarını, düşmanlarını herkesi kılıcıyla doğrar. Kadın-erkek ilişkisini hayvani içgüdü olarak nitelendirir, ailenin toplumsal bir güdü olduğunu vurgular. Din-i sorgular, sorularına cevap ve bir kanıt bekler ama isteklerine cevap alamaz, önüne çıkan takım elbiseli insanlar vampire dönüşür bu kapitalizme göndermedir, filmin sonunda ‘’Yöneticilerin Kalesi’nde’’ gördüğümüz asker zombiler ise militarizme göndermedir.
Film Miike takipçileri tarafından çok beğenilse de birçok kitle tarafından olumsuz yönde eleştirilmiş, sıkıcı bulunmuştur. Aslında film uzun olmasına rağmen oldukça akıcı muhakkak izlenmeli derim.


1 yorum: