Yönetmenliğini Abbas Kiarostami’nin yaptığı 1997 yapımı bir
İran filmi.
Film, Cannes Film
Festivali 97 yılında Altın Palmiye ödülünü almaya hak kazanıştır.
Film, işçi pazarında etrafına bakınarak arba süren İranlı,
orta yaşlı bir adamla başlıyor, bazı sahneler hariç film boyunca konu arabada
geçiyor denilebilir. Birini arar gibi, hatta filmin başında iki ameleyle
iletişim kurmaya çalışıyor ama amacını konuştuğu karakterlerin anlayamadığı
gibi biz de anlayamıyoruz çünkü baş karakter hiç düşünmüyor , hayal kurmuyor ,
biz de tam bir röntgenci konumuna geçiyoruz, ‘amacı ne acaba’ deyip ,
izlemekten başka çaremiz olmuyor.
Film ilerleyen dakikalarda şekillenmeye başlıyor, baş rol
karakteri Badii topraklı vadide arabasını sürmeye devam ederken, kışlaya gitmek
için yola koyulmuş Kürt bir erle karşılaşıyor ve onu gideceği yere götürmek
isterken kendisine bol para kazanabileceği bir iş teklif ediyor, er kabul
ediyor fakat Badii, yapacağı iş hakkında en ufak bir ip ucu bile vermeden işi
yapacağı yere gitmek için yola koyuluyor, bu davranış eri korkutup
şüphelendiriyor ve rahatsız edici bir şeylerin olacağını tahmin edip inmek
istiyor. Sonra bir tepeye varıyorlar, Badii ere yapacağı işi anlatmaya
başlıyor,”Kiraz ağacına gübre olmak istiyorum’’diyor ve ona önlerinde duran kiraz ağacını ve
çukuru gösteriyor ve sonrasında ertesi
sabah 06:00 civarında gösterdiği yere gelip kendisine seslenmesini,
seslendikten sonra cevap verirse elini tutup çekmesini, cevap vermeze o çukura
yirmi kürek toprak atmasını istiyor, hepsi bu fakat genç er çok korkuyor asla
kabul etmiyor arabadan inip kaçmaya başlıyor.
Bu sahneden sonra Badii’nin intihar etmek istediğini
anlıyoruz, arabaya binip tekarar etrafına bakınıyor bu kez, taş işleme
fabrikasına rastlıyor orada Afgan bekçi
ve onu ziyarete gelmiş Afgan bir İlahiyatçı ile tanışıyor ve ilahiyatçıya arabayla
turlamayı teklif ediyor, ona da bu gizemli isteğinden bahsediyor, Afkan inançlı
olduğu için asla kabul etmiyor .Badii: ‘’Müslümanlıkta intihara yer yok ama
Allah’ı bekleyemeyeceğimiz raddeye gelebiliriz, etrafa zarar vermek de günahtır
ve benim ölmem gerekli diyor’’ Afkan kendini öldürmekle başkasını öldürme
arasında hiçbir farkın olmadığını söylüyor ve kabul etmiyor.
Badi kararlı bir şekilde diğer kişiyi aramaya koyuluyor, bu
arada psikolojik çöküşler yaşadığını ve çok mutsuz olduğunu görüyoruz. Diğer
kişi ise Türk asıllı yaşlı bir adam, adamın çocuğu hastadır ve
paraya ihtiyacı vardır fakat yol boyunca Badii’ye öğütler verir, yaşadığı
tecrübeleri, doğanın güzellikleri vs. bir çok şeyden bahsederek fikrinden
dönmesi için çaba sarf eder. Hatta kendisinin yaşama bir dut tanesi ile
döndüğünden bahsediyor.Ölürse bir kirazı asla tadamayacağından , güneşin doğuşunun güzelliğini göremeyeceğinden bahsediyor. Tüm konuşmaların faydasız olduğunu görüyoruz ve yaşlı adam da
iniyor arabadan ama bu sefer anlaşmayı kabul etmiş biri oluyor. Artık istediği
kişiyi bulmuştur, biraz ilerledikten sonra yaşlı adamı bıraktığı müzeye geri
dönüyor ve ona uyanmazsa kendisine taş atması gerektiğini söylüyor, burada da
korku dolu olduğunu anlıyoruz , ölümden korkuyor fakat canlı canlı gömülmüş
olmaktan daha da fazla korkuyor ki aslında kendisine pek de kıyamayan biri ,
önceki bölümlerde Afgan'ın omlet ikramını kendisine dokunduğu için reddetmişti ayrıca ölüm şeklini, gömüleceği yeri, kendisini gömecek kişiyi de kendisi belirliyor.
Yine dış camdan Badii’nin evini izliyoruz, uyku hapları
içiyor ve uyumak için kiraz ağacının olduğu yere taksi ile gidiyor ve uzanıyor.
Hava gök gürültülü ve yağmurlu, Badii’yi uzandığı toprağın arasında görüyoruz en son sahnede artık uykuya daldığını görüyoruz , ertesi gün uyanmamıştır diye düşünüyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder